REKLAM

AYET-İ KERİME

25 Haziran 2013 Salı

Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz babaanneciğim

İffetli Evler,Çıplak Evler Yaşlı kadın...
...usulca odasından çıktı.Salondan torunu ile gelinin sesleri geliyordu:"- Oğlum sofra hazır,çorbanı koydum,haydı gel de...soğutmadan ye!...
Salona geçti,köyden getirdiği minderin üzerine oturdu.
Çocuk babaannesini görünce:
--"Babaanneciğim,gel beraber yiyelim"..dedi.Yaşlı kadın manidar bir şekilde iç çektikten sonra;
--"Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz.Hele babanız gelsin,beraber yeriz inşaAllah" dedi.  
Evin gelini;--"Aman anneciğim,
eskidenmiş onlar.Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur,o da gelince yer". dedi.
Yaşlı kadın;--"Kızım nasıl insanların bir edebi,hayası iffeti varsa
evlerinde iffeti ve edebi vardır".Torunu dayanamayarak alayci bir tavırla söze karıştı:"Ya neymiş bu evlerin iffeti Babaanne ...anlat bakalım merak ettim".dedi.Yaşlı kadın söze başladı;
--Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik.Evde babamız annemiz varken ayağımızı uzatıp oturmaz.büyüklerimiz konuşurken söz
hakkı verilmedikçe söze dahil olmazdık.Büyüklerimiz odaya
girdiğinde hemen toparlanır,kalkıp onlara oturmaları için
yer verirdik.Asla babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.Babamız gelir "Besmele" çeker,"Haydi buyurun." derdi.Huzurla hepimiz başlardık yemeğe...Sonunda da sofra
duasını okurduk.Hiç ailece yenen yemek kadar lezzetli yemek
olur mu? Bu sofranın edebidir,yavrum!..."
Torunu:-- "Bu kadar baskı karşısında depresyona  
girmez miydiniz babaanneciğim" dedi.
Hayır yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep bakı kalırdı.Sevgi var oldukca da hiç depresyona giren olmazdı. Biliyor musun? Ben depresyon kelmesini ilk defa
burada duydum,hatta köyümüzde akıldan mahrum birisi vardı,"Deli İbram"derlerdi.Vallahi o bile o kadar mutliydu ki anlatamam.Akşama kadar sokakta çocuklarla oynardı
acıkınca bir kapıyı tıklatır:"Aba acıktım,aba su ver!" derdi.
Hangi kapıyı çalsa,boş çevrilmezdi.Ama şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı,evlere bile saygı yok bu şehirde..Herkes
akşam olduğu halde perdelerini örtmemiş,bütün evlerin
içi görünüyor,ama kimse utanmıyor.Biz daha hava karamaya
başlamadan kalın perdelerimizi çeker,ondan sonra evin ışıklarını yakardık.Hatta perde kapalıyken üzerimizi değiştirmeye edep eder,ışığı söndürür üzerimizi değiştirirdik.
Bu sırada gelini,oturduğu yerden kalktı,mahcup bir eda ile
salonun perdelerini çekti.
"Evin edebi önce perdesinin çekilip,çekilmediğinden 
belli olur". derdi büyüklerimiz..Evler, kocaman duvarlarla
çevrilmiş avluların içinde olduğu halde hic kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı,ev ahalisinden bile edep ederlerdi.Ben daha küçükken giydiğim şalvarı en ön ipe asmışım,hemen anam gelip;"Kız,baban bugün avluya çıktı,senin şalvarın asılı idi,utancımdan yerin dibine girdim,Bir daha öyle ortaya asma,çamaşırların en arkasındakı ipe as!".Üzerine uzun bir tülbent ört,altında ne olduğu görünmesin.İffetimiz,edebimiz giderse ortada imanımız kalmaz".Annem bunları bana söylerken yerin dibine girdim.
Şimdi öyle mi?Geçende bir nefes alayım diye balkona çıktım
karşı komşu bütün çamaşırları asmış uluorta,ben utancımdan
hemen içeri girdim.Bugün yemekler dışarda yeniyor,göz hakkı oluyor,kimse umursamıyor,Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor,alan var almayan var.Bizim
Peygamberimiz s.a.v. :"Yemeğinizin kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz." buyuruyor.Bugün kokuyla,gösterişle çevredekilere hep eza veriliyor.Tabii ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor.Sonra da "depreyon" diye diye doktorlara gidiliyor.
Evin bir edebi daha vardır ki,en önemlisi de budur herhalde...
Evin içinde yaşananlar,asla dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler,muhabbetleşmeler,kavgalar...Bu da evin iffetinden
sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı.Bu yüzden problemler evin içinde kolaylıkla çözülürdü.Zaten Peygamberimizde s.a.v.
özellikle karı- koca arasında olanların etrafa yayılmasının
büyük bir günah olduğunu hep hadislerinde anlatıyor,değil mi
Leylacım!" dedi gelinine.Leyla mahcup bir şekilde;
--"Evet anneciğim" diyebildi...Torunu:
--Babaanneciğim,şimdi facebook diye bir şey var,insanlar gittikleri lokantalarda yedikleri şeylerin fotografını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar".
--Aayy ne ayıp...İnsan hiç yediğini söyler mi?
Ah anneciğim,her hallerinin fotografları var,gezdikleri yerlerin,aldıkları eşya ve kıyafetlerini paylaşıyorlar insanlar.
--"Yavrum sen neler diyorsun? Kıyamet koptu,kopacak desene... Biz beyimizle yan yana yürümeye ar edinirdik,
dul kalanlar var,evlenmeyenler var onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye..beylerimizin bir addım gerisinden yürürdük...
Şimdi kavgalar ortada,sevmeler ortada..Tabii ki mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor.Evin bereketi,büyüklere saygıdır.Evin iffeti örtülen perdede,Sevginin  iffeti, gizlilikte,Gözün iffeti göz kapaklarında,Bedenin iffeti tesettürdedir.Unutma,haya imandan bir şübedir.Bir hadis-i kudsiye göre:"Allah Teala,Ademi (a.) yarattığı vakit Cebrail (a.) ona üç hediye getirdi;İlim,haya,akıl.Ona dedi ki:"Ya Adem!... Bunlardan dilediğini seç!". Adem (a.) aklı tercih etti.
Cebrail; (a.) - Haya ve ilime,makamlarına dönmelerini emretti.Haya ve ilim dediler ki;
--Biz,alem-i ervahta(ruhlar aleminde) hep beraber idik. Birbirimizden asla ayrılmayız,ruhlar cesedlere girdikden sonra da aynı şekildedir.Ve akıl nerede olursa biz ona tabi oluruz. Cebrail (a)da;"Öyle ise yerlerinize yerleşin."emretmekle
akil dimağda,ilim kalpte,haya da gözde yerleşti.".
Bu yüzden hem gözümüzü korumak önemlidir,hem de göze hitap eden şeyleri kontrol altında tutmak..."
--Gelini: "Haklısın anneciğim,biz iffetimizi kaybettikçe buhranlarımız artti".dedi.
Torunu kaşığı sessizce bırakıp:--"Ben babam gelince yemeğe başlayacağım,anne" dedi.Babaanne de söylediklerinin evlatları üzerindeki tesirini görünce sessiz bir şekilde Allaha hamd etti. 

15 Haziran 2013 Cumartesi

Dabakhane Çeşmesi ERZURUM

Dabakhane Çeşmesi - 1

Yeri: Tebriz Kapı semtinde bulunmaktadır.

Yapım Tarihi: XVIII. Yüzyıldan kalmış olmalıdır. 1962 ve 1975 yıllarında Erzurum Belediyesi tarafından onarılmıştır.

Çeşme günümüzde Kevelciler Meydanı ortasında ve yol seviyesinden yaklaşık 4 m. Kadar derinde kalmıştır. Zeminden aşağıda bulunduğu için onbir basamakla inilmektedir. Bir duvara bitişik olarak inşa edilen çeşme, dikdörtgen bir blok halindedir. Yuvarlak kemerli bir niş içerisinde bir tas yuvası ile iki lüle yer alır. Saçak üç yönü dolanmaktadır. Kemer üzengi hizasında kalın bir silme yatay bir çizgide çeşmeyi ikiye ayırır. Akım hızı 32 lt/dk. Kadar olup, sularının böbrek hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir. Dabakhane 1. Çeşmesinin 12 m. Kadar güneyindeki Lala Paşa Hamamı'nın suları da aynı kaynaktan beslenmektedir. 
Erzurum'un en önemli çeşmelerinden olan Dabakhane 1. Çeşmesi Erzurum dışında da tanındığı için şehre gelen ziyaretçilerin ilk uğrak yerlerinden biridir. Hemen batısındaki Şabakhane Çeşmeleri ile susamış insanların gönlüne ferahlık verir. 
Yörede dabakhanelerin bulunması nedeniyle çalışan emekçilerin yıkanmasına yönelik yaptırılan Lala Paşa Hamamı ve su ihtiyaçlarını karşılayan çok sayıdaki çeşme, bu alanda ticari faaliyetlerin ve çeşitli zanaat gruplarının bir araya gelmesine de vesile olmuştur.

Aşağı Habib Efendi Mahallesi Dere Sokakta yer alan Osman Derici'nin evi içerisinde bulunan su kaynağı 25 m.lik bir mesafeden sonra Dabakhane 1. Çeşmesine akmaktadır. 

Ölçüleri:

Çeşme Yüksekliği: 2.30 m.

Çeşme Genişliği: 1.75 m.

Çeşme Derinliği: 0.25 m.

Kemer Yüksekliği: 1.80 m.

Kemer Genişliği: 1.00 m.

Kemer Derinliği: 0.15 m.

Bugünkü Durumu: Düzgün kesme taş malzemeden inşa edilmiştir. Suyu akıyor.

Kaynak: ESKİ Genel Md. Kültür Serisi - 1

9 Haziran 2013 Pazar

İNSAN DİN, FETVA ÜRETİNCE KARIŞIR HER ŞEY KUR'AN DELİL İSE TEK CEVAP BULUR HER ŞEY

İNSAN DİN, FETVA ÜRETİNCE KARIŞIR HER ŞEY
KUR'AN DELİL İSE TEK CEVAP BULUR HER ŞEY 

Günün birinde yolu bir dergâha düşen kendi halinde bir adam, dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi?nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.

Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır.Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır.Mevlevi'nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de kapatmaktadır.Bektaşi?nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır.Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır.Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister.

Büyük merakla, önce Mevlevi'ye sorar:

"Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun; bunun özel bir sebebi var mı?"

Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır.İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire sekline getirir ve şöyle der:

"Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız."

Yanıttan oldukça hoşnut olan adam aynı merakla bu kez Bektaşi'ye döner:
"Peki ya siz, pirim" Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa?

Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?

Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der:

"Biz mi" Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur.

Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz.

ÖZETLE:
Seveceksen öylece sev.
Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur.
Birincisini zaten bulamazsın, ikincisinde ise, bulduğun her kusur, öğrendiğin her ayıp sahibini değil, seni çirkinleştirir. Her ikisi de seni mutsuz eder. Birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz olursun?

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.

selmun aleyküm