REKLAM

AYET-İ KERİME

28 Nisan 2014 Pazartesi

İdamı onayladı,

Mısır'da, 528 sanığın idam cezasına çarptırıldığı davada dosyayı karara bağlayan mahkeme, 37 kişi hakkında verilen idamı onayladı, 491 kişinin cezasını ise müebbet hapse çevirdi.
Yargı kaynaklarından alınan bilgiye göre, Minya Ceza Mahkemesi, daha önce haklarında idam cezası verdiği 528 kişi hakkındaki dosyayı karara bağladı.

Sanıklardan 37 kişi hakkında verilen idam kararını onaylayan mahkeme, 491 kişinin cezasını ise müebbet hapse çevirdi.

Söz konusu davada alınan kararların temyiz yolunun açık olduğu ifade edildi. 

Mısır yasalarına göre, idam dosyaları mahkeme kararının ardından müftüye gidiyor. Müftünün görüşü alındıktan sonra karar tekrar mahkemeye gönderiliyor ve burada sonuca bağlanıyor.

http://www.change.org/tr/kampanyalar/m%C4%B1s%C4%B1r-m%C3%BCft%C3%BCl%C3%BC%C4%9F%C3%BC-m%C4%B1s%C4%B1r-ba%C5%9F-m%C3%BCft%C3%BCs%C3%BC-shawki-ibrahim-abdel-karim-allam-misir-da-m%C3%BCsl%C3%BCman-kiyimi-durdurulsun-2

24 Nisan 2014 Perşembe

Ermeni Tehcirini zorunlu kılan sebepler ve yaşananlar.

İşte Ermeni Tehcirini zorunlu kılan sebepler ve yaşananlar

KAFKAS CEPHESİNE YAPILAN SALDIRILAR
Osmanlı Devleti'nin tehcirdeki temel gerekçesine baktığımızda; Kafkaslar'da çarpışan Osmanlı askerlerini arkadan vuran, mâsum ve askerden arındırılmış köylere baskın yapmak sûretiyle çoluk çocuk demeden katleden, orduya giden iaşe yollarını vurup iaşeyi tahrip eden Ermeni çetelerine karşı tedbir almaktır.
MÜSLÜMAN HALKI KATLETTİLER
Osmanlı Devleti'nde 1890-1904 yılları arasında katliamların ve şiddet olaylarının yaşandığı tarihlerdir. Bu olayların yaşandığı yerler Samsun, Trabzon, Birecik, Harput, Van, Bitlis ve Sason (Muş) illeridir. Bu katliamların en korkuncu 1894 yılında Samsun ilinde gerçekleştirilmiştir. Ermeni çeteler, vergi toplayan memurlara kılıç ve silahlarla saldırmış, köylere doğru ilerleyerek Müslüman halkı katletmişler, mallarını yağmalamışlardır. Çeteler bu eylemleri gerçekleştirmekle iki amaca hizmet etmek istiyorlardı. Birincisi, Müslümanları katletmek; ikincisi de Osmanlı Devleti'ne düşman medya organlarına fırsat vermek, Osmanlının imajını Avrupa kamuoyunda karalamak ve Avrupa ülkelerinin müdahalelerini sağlamak için Ermenilerin öldürülmesini sağlamaktı.
 Son yapılan araştırmalara bakıldığında 1915 tehcir edilen Ermeni nüfusu 458 bindir.
56.610 KİŞİLİK BİR FARK VAR
Vilâyetlere göre rakamlar Osmanlı arşivlerinde yer almaktadır. 382.148 kişi iskân bölgelerine varmıştır. Arada 56.610 kişilik bir fark vardır. Bunlardan 500'ü Erzurum-Erzincan arasında eşkıya grupları tarafından öldürülmüştür. 2000 civarında kişi, Urfa'dan Halep'e giden yol üzerinde, Meskene'de Urban eşkıyaları tarafından katledilmiştir. 2000 kişi de Mardin'de eşkıya tarafından öldürülmüştür. Dersim bölgesinden geçen kafilelere bölge halkının saldırıları sonucunda yaklaşık 5-6 bin kişi ölmüştür. Yine bu ölüm olayları ile ilgili kesin rakamlar Osmanlı arşivlerinde yer almamaktadır. Bu saldırılar neticesinde toplam 9-10 bin kişinin ölmüş olduğu tesbit edilmiş, o zaman Osmanlı Devleti saldırıların durdurulması için geçiş güzergâhındaki vâlilere emirler göndermiş ve saldırganların yakalanarak cezalandırılmasını istemiştir. Ayrıca vâliler yol emniyetini almaları noktasında defaaten uyarılmışlardır. Hastalıklardan kaynaklanan ölümler de meydana gelmiştir.
Osmanlı Devleti ihraç ettiği Ermenilere nasıl bir uygulama yapmıştır?
1- Osmanlı Devleti, Nazilerin aksine, topraklarında yaşayan Ermenilerin belli bir coğrafyadakilerini nakletmiştir. Nakil, Osmanlı Devleti'ne karşı silaha sarılan Ermeni gruplarını ve onlara lojistik destek verenleri kapsamaktadır.
2- Nakledilenler yine Osmanlı sınırları içinde yer alan bir coğrafyaya göç ettirilmiş, göçe tabi tutulanlara, Nazilerin evlere baskın yaparak yaka-paça toplama kamplarına sevk uygulamalarının aksine, göç hazırlığı yapmaları için bir hafta ile 15 gün arasında süre verilmiştir.
3- Göçen Ermenilerin tüm ihtiyaçları (yiyecek, sağlık, bilet temini v.s.) devlet tarafından "Muhacirîn tahsisatı"ndan karşılanmış, bir şehir ve kasabada yaşayan Ermenilerin tümü sürgüne gönderilmemiş, hastalar, yetimler, katolik ve protestan mezhebi mensuplarıyla, zanaat sahipleri ve orduda görev yapanlar tehcir kapsamı dışında tutulmuştur.
4- Göçe tabi tutulanlar, Nazilerin toplama kamplarının aksine, gittikleri yerlerde, devlet tarafından evler yapılması, hayatlarını devam ettirebilmeleri için yerleştirildikleri yerlerin ziraate elverişli olması ve göçmenlerin geldikleri vilâyetlerin belirlenerek, nüfus kayıtlarının çıkarılması karar altına alınmıştır.
5- Nazi kamplarının aksine, hasta göçmenler için kamplarda hastahaneler kurulmuş, göçmenlerin sağlık sorunları ile ilgili olarak çeşitli ülkelerin sağlık ekiplerine kamplarda görev yapmaları için izin verilmiştir. Konsolos raporlarına göre, bu yabancı sağlık mensuplarından bazıları bulaşıcı hastalık nedeniyle ölmüştür.
6- Kimsesiz çocuklar ve yetimler, yetimhanelere ve bazı zengin ailelerin yanına yerleştirilmiş, 1919 yılında geri dönüş izni verilince bu çocuklar yakın akrabalarına teslim edilmiştir.
7- Aşiretlere ve sivil halkın saldırısına karşı kafileleri korumak üzere jandarma görevlendirilmiş, suistimalde bulunan görevli ve halktan kimseler mahkeme edilerek cezalandırılmıştır.
8- Zorunlu göçten kurtulmak için müslümanlığı kabul ettiğini söyleyenlerde göç ettirilmiş, fakat bir müslümanla evlenmiş kadınlar göçten muaf tutulmuştur. Bu gibilere, savaş sonrasında çıkarılan bir yasa ile, istedikleri takdirde eski dinlerine dönebilme imkânı tanınmıştır.
9- Savaş, kuraklık, çekirge istilâsı, seferberlikten dolayı iş yapabilecek hemen bütün erkeklerin silah altına alınması gibi nedenlerle, tarladaki mahsulün kaldırılamamasının bir sonucu olarak ortaya çıkan yiyecek sıkıntısından dolayı, başta Amerika olmak üzere çeşitli devletlerin yardım kuruluşlarının yardım talepleri kabul edilmiş, bunlar tarafından Suriye'deki Ermenilere yardım edilmiştir.
10- Savaşın sona ermesiyle birlikte, devlet tarafından çıkarılan "geri dönüş kanunu" ile göçmenlerin evlerine dönmeleri sağlanmış, Ermeni Patrikhanesi'nin tespitlerine göre 644.900 Ermeni geri dönmüştür.
SOYKIRIM İDDİALARININ HEPSİ YALAN
Zorunlu göçün henüz sona erdiği 3 Şubat 1915 tarihi itibariyle Suriye'de 500 bin Ermeni göçmenin mevcut olduğunu görüyoruz. Bu rakam, aslında bir milyon Ermeninin göç sırasında öldüğünü rapor eden bütün konsolos raporlarını yalanladığı gibi, Osmanlı Devleti'nin, muhtaç göçmenlere yardım için uluslararası kuruluşlara kamp kapılarını açtığını, dolayısıyla sadece Suriye'de 486 bin kişiye yardım edilmesine izin vermek suretiyle, Ermenileri imha düşüncesinde olmadığını ispat ediyor. Buna bağlı olarak, göç bölgelerindeki Ermenilerin belli bir kesiminin zorunlu göç kapsamına alınması, diğerlerinin evlerinde bırakılması, "etnik temizlik" veya "soykırım" iddialarını tümüyle ortadan kaldırıyor. Nitekim özellikle ülkenin İstanbul, Bursa, Kütahya, Edirne gibi savaş mühimmatının sevkedildiği bölgelerin dışında bulunan şehirlerinden, terör mensupları hariç, kimsenin zorunlu göçe tabi tutulmadığı yabancı ve Osmanlı belgelerinde yer alıyor. Ayrıca göç kapsamındakilerin topluca imha edilmesi gibi bir art niyetin olmadığını, göç edeceklere hazırlanmaları için süre verilmesi de gösteriyor. Hele hele göçe tabi tutulanların, gittikleri yerlerde, geldikleri şehirler de belirtilmek suretiyle, nüfus defterlerine kaydedilmelerinin emredilmesi, hayatlarını devam ettirebilmeleri için ziraate uygun bölgelere yerleştirilmelerinin istenmesi, imha düşüncesiyle bağdaşmıyor.
TALAT PAŞA'YA ATFEDİLEN TELGRAF SAHTEDİR
Bütün bu saydıklarımızla, Nazi Almanyası'nda Yahudilere uygulanananlar arasında hiçbir benzerlik bulunmamaktadır. Bu durumda 1915'te cereyan eden olayların soykırım olarak tanımlanması mümkün değildir. Nitekim soykırım olduğunu iddia edenler, bugüne kadar "soykırım"ı ispat edecek bir belge sunamamışlardır. Tezlerini kuvvetlendirebilmek için, Talat Paşa'ya atfedilen sahte telgraflar ortaya atmışlardır. Ancak bu telgraflar üzerinde yapılan incelemede, telgraflar üzerinde Osmanlı bürokrasisinin mutad işlem kayıtlarının bulunmadığı, telgrafın gönderildiği iddia edilen valinin, o tarihte o vilâyette valilik yapmadığı, her Osmanlı belgesinin en üstünde yer alan besmeleye farklı şekilde yer verildiği ve en önemlisi de Talat Paşa'nın imzasının sahte olduğu ortaya çıkmıştır.
HER KESİM KAFASINDAN BİR RAKAM UYDURMUŞ
Soykırım iddiasında bulunanların en önemli açıklarından biri de, 1915'ten itibaren öldürüldüğü iddia edilen Ermenilerin sayısının sürekli yükseltildiğidir. 600 binlerden başlayan rakamlar, günümüzde 1,5 milyona çıkarılmıştır. Halbuki, o tarihlerde yabancı devletlerce yapılan nüfus tespitlerinde, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Ermenilerin toplam nüfusu ortalama 1,5 milyon olarak gösterilmekte, hattâ Ermeni Patrikhanesi bile 1,915,000 rakamını vermekteydi. Nitekim güvenilir olarak bulunan Patrik Malachia Ormanian da Ermeni nüfusunu 1,895,400 olarak vermektedir. Bu durumda ancak 400 bin Osmanlı Ermenisinin hayatta kalması gerekirdi. Aşağıdaki cetvelde, çeşitli kaynaklarda belirlenen Ermeni nüfusu görülmektedir :
Kaynağın Yılı  Yazarı  Osmanlı Ermenileri
1892 Vital Cuinet 1475011
1896 Felix Weber 1.000.000
HFB Lynch 1901 1325246
1901 Lodovic Iki Constenson 1383779
1910 Encyclopedia Britannica 1.500.000
1913  Ermeni Patrikhanesi  1.915.651
1913 Lodovic Iki Constenson 1,400,000
1914 Daniel Panzac 1.5-1.600.000
1914 Justin McCarthy 1.698.303
1914  Osmanlı nüfus sayımı  1.229.007
1914 Stanford J. Shaw 1.294.851
David Magie 1914 1479000
1919 Dr. Lepsius 1.500.000
1923 Claire Price 1.500.000
1923 E. Alexander Powell 1.500.000
PEKİ TOPLU ERMENİ MEZARLARI NEREDE?
Oysa ki, 1919 yılı itibariyle, Osmanlı topraklarından diğer ülkelere gerçekleşen göçlere rağmen, Amerikan arşiv belgelerinde bulunan ve Ermeni Patrikhanesi'nce, diğer ülkelere göçenler hariç, sadece Anadolu'daki evlerine geri dönenler 644,900 olarak verilmekte, bütün dünyadaki Osmanlı Ermenilerinin sayısı ise 1,200,000 olarak gösterilmektedir. Bu durumda 1,5 milyon Ermeninin öldüğünü iddia edenlere şu soru sorulabilir. Ölen Ermenilerin toplu mezarları nerededir? Zira her bir toplu mezarda 500 kişi olsa, 3,000 toplu mezar olması gerekirdi ki, Anadolu'nun her kazma vurulan yerinden toplu mezar çıkardı.
Son olarak, savaşın sone ermesinden ve İstanbul'un İtilâf devletlerinin eline geçmesinden sonra, katliam iddialarına karşı Osmanlı Devleti, dört tarafsız ülkeye resmen başvurarak konuyu araştırmak için ikişer hukukçu talep etmiştir. İyi niyetle yapılmış bu talep, başvuru yapılan İspanya, Hollanda, Danimarka ve İsveç tarafından reddedilmiştir. Aslında bu durum, o dönemde dahi sorunun siyasî olduğunu ve çözümün istenmediğini ortaya koymaktadır.

19 Nisan 2014 Cumartesi

Hak düşmanlarının en genç rehinesi ymiş

Sosyal medyayı birbirine katan bu fotoğraf Suriye’de çekildi. Tüm dünyanın tepkisini çeken fotoğrafta daha bebek yaşta küçük bir çocuk yerde oturuyor. Etrafında silah tutan bir sürü adam. Çocuk şaşkınlıkla kendisine doğrultulan silahlara bakıyor.
Sham Times adlı internet sitesinde yer alan habere göre Özgür Suriye Ordusu taraftarınca sosyal medyada paylaşılan bu fotoğrafın altında “bizim en genç rehinemiz” yazıyor. Şoke eden bu fotoğraf kadar fotoğrafa yazılan yorum da tepki çekiyor.


Türkiye sınırına yakın Kessab ilçesinde çekildiği tahmin edilen fotoğraf sosyal medyada paylaşıldığı andan itibaren sayısız tepki ve yorum aldı. Fotoğraftaki bebeğin durumuyla ilgili şu an için bir bilgi söz konusu değil.

7 Nisan 2014 Pazartesi

ERDOĞANI NEDEN TEBRİK ETMEMİŞMİŞLERMİŞ

Obama Erdoğan'ı neden tebrik etmedi?


ABD Devlet Başkanı Obama'nın, 'yolsuzluk iddialarını örtbas için hukuk sistemini bloke ve maniple ettiği' gerekçesiyle 30 Mart sonrası Başbakan Erdoğan'a tebrik telefonu açmadığı öne sürüldü
Zaman gazetesi yazarı Ali H. Aslan, Obama'nın Erdoğan'ı aramamasına gerekçe olarak, "Demokrasiyi sadece sandığa indirgeyen, yolsuzluk iddialarını örtbas için hukuk sistemini bloke ve maniple eden, medyayı baskı ve kontrol altına alan, seçim hilesi dahil her yola başvuran bir zihniyetin demokratik Batı camiasında yeri yoktur" ifadelerini kullandı.

Daha önce defaatle telefon görüşmesi gerçekleştiren Obama ve Erdoğan'ın Gezi ve 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası görüşme trafiğinin neredeyse bittiğini belirten Aslan, "Sandığa ilk kez bu denli şaibe karıştı" iddiaları sonrası "ABD dahil hiçbir ileri demokrasi ülkesinin lideri Erdoğan’a tebrik telefonu açmadığını" söyledi.

Ali H. Aslan Zaman gazetesinde "Obama Erdoğan’ı neden tebrik etmedi?" başlığıyla yayımlanan yazısında şöyle dedi:

NEDEN OBAMA VE BATI LİDERLERİ TEBRİK ETMEDİ?

Normalde halkın iradesini arkasına alan bir hükümetin uluslararası camiada daha saygın hale gelmesi beklenir. Ne var ki, 30 Mart seçimindeki başarısı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partisi için bu sonucu doğurmadı. Aksine, demokratik dünyada kaygılar ve huzursuzluk arttı. Bir zamanlar yüz yüze ve telefonla konuşma rekorları kırdığı ABD Başkanı Barack Obama dahil hiçbir ileri demokrasi ülkesinin lideri Erdoğan’a tebrik telefonu açmadı. Neden mi?

SANDIKTA ŞAİBE İDDİASI GENİŞ YANKI BULDU

Demokrasiyi sadece sandığa indirgeyen, yolsuzluk iddialarını örtbas için hukuk sistemini bloke ve maniple eden, medyayı baskı ve kontrol altına alan, seçim hilesi dahil her yola başvuran bir zihniyetin demokratik Batı camiasında yeri yoktur. Washington’da bu şartlarda yapılan bir seçimin yeterince özgür ve adil olmadığı kanaati yaygın. Özellikle ayyuka çıkan seçim yolsuzluğu iddiaları ciddi rahatsızlık uyandırdı. ‘Sandığa ilk kez bu denli şaibe karıştı’ sözleri, kapalı açık birçok mahfilde ifade ediliyor.

BEYAZ SARAY ERDOĞAN'LA HAŞIR NEŞİR OLMAKTAN KAÇINIR

Erdoğan hükümeti, Türkiye’nin stratejik önemine ve halk desteğine güvenerek ABD ile eski samimiyet seviyesini tekrar yakalayabileceğini sanıyorsa yanılıyor. Doğrudur, Amerikan yönetimleri genelde pragmatik ve realist bir çizgi izlerler. Özellikle Obama yönetiminin bu yaklaşımda zirvelerde dolaştığı söylenebilir. Ancak demokratik değerlere saygı ve bağlılık, Türk ve Amerikan devletleri ve toplumları arasındaki ilişki çarklarının daha rahat dönmesini sağlar. Özellikle Batı medyası ve aydınlarından yoğun eleştiriler geliyorken, Beyaz Saray ve Amerikan Kongresi, Erdoğan hükümetiyle fazla haşır neşir görüntüsü vermekten kaçınır.

HÜKÜMETİN EN BÜYÜK HATALARINDAN BİRİ...

Hükümetin en büyük hatalarından biri, Amerikan siyaset ve fikir yapıcıları üzerinde son derece etkili olan Wall Street Journal, New York Times ve Washington Post gibi yayın organlarını küçümsemek ve karşısına almak oldu. Farklı ideolojik eğilimleri temsil eden bu yayın kuruluşlarının tamamı şu anda Başbakan Erdoğan’ı eleştirel yayın çizgisi izliyor. Özellikle New York Times’ın Erdoğan’ın balkon konuşmasındaki ‘inlerine gireceğiz’ türü tehditlerini sertçe eleştiren başmakalesi dikkat çekiciydi. Washington’daki önde gelen Türkiye uzmanlarından Alan Makovsky’nin ifade ettiği gibi, Amerikalılar Erdoğan’ın tutumunu ‘sözlü şiddet’ olarak nitelendirdi. Başbakan’ın, siyasi ve toplumsal muhaliflerine yönelik intikamcı söylem ve eylemleriyle demokrasi dışına çıktığı kanaati hakim. Kısacası Erdoğan, Amerikan medyası ve aydınları gözünde dünyadaki otoriter liderler liginin temsilcilerinden biri olarak konumunu daha da pekiştirdi.

ABD'NİN ANKARA'YLA KURDUĞU DENKLEMİ YENİ ADI: İŞLEMSEL İLİŞKİ

ABD’nin eski Ankara büyükelçilerinden James Jeffrey, Washington Enstitüsü’ndeki bir toplantıda, demokrasideki son gerilemeler muvacehesinde Türkiye’nin bölgesinde artık ‘hiçbir şeyin modeli’ olmadığını belirtirken, Washington’un bundan böyle Ankara’yla angajman formülünün adını şöyle koydu: İşlemsel ilişki (transactional relationship). Yönetim çevrelerinde de yaygın olan bu reelpolitik görüşe göre, her şeye rağmen ABD, bölgedeki çıkarlarını korumak için Türkiye üzerinden yaptığı siyasi ve askeri işlemlerine devam etmek zorunda. Yani ABD’nin Ankara’yla ilişkisi, bir başka stratejik ülke olan, ancak insan hakları konusunda gerilerde bulunan Suudi Arabistan’a benzeyebilir. Kısacası Obama’nın ortaya atmış olduğu ‘model ortaklık’ vizyonu, demokratik değerler bileşeni büyük ölçüde zayıfladığından sürdürülebilir olmaktan çıkmış bulunuyor. Kuşkusuz Türkiye’nin dünyada marka değerini düşüren bu gelişmeler, orta ve uzun vadede ekonomiye ve dış politikaya olumsuz yansıyacaktır.

Askerî alımlar ve teknoloji transferi konusunda önemli rol oynayan Amerikan Kongresi’nde de Türkiye’yi zor günlerin beklediğinin işaretleri şimdiden görülüyor. Seçim öncesinde Temsilciler Meclisi’nin ilgili komitesine Twitter yasağı yüzünden hükümeti eleştiren bir karar tasarısı sunuldu. Ayrıca 34 milletvekili, Başkan Obama’ya ortak imzalı bir mektup yazarak 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması sonrasında yaşanan antidemokratik gelişmelere ilişkin derin kaygılarını iletti. Seçimin hemen ardından Senato Dış İlişkiler Komitesi’ne de yeni bir ‘Ermeni soykırımı’ tasarısı sunuldu. Mevcut şartlarda Kongre’deki Türkiye Dostluk Grubu’na yeni katılım sağlama güçleşebilir. Hatta üye kayıpları dahi yaşanabilir. Hasılı Türkiye’de demokrasinin gerilemesi, Kongre’de bağışıklık sisteminin de zayıflamasına ve karşıt lobilerin elinin güçlenmesine vesile oluyor.

ABD VE AB, ANKARA'NIN UZLAŞMACI EYLEMLERİNDEN KUŞKULU

Demokrasideki çatlaklardan Tür-kiye’nin sadece ABD değil, tüm uluslararası arenada zarar göreceğini tabii ki Ankara da çok iyi biliyor. Ancak hükümet, bu sorunu demokrasiyi güçlendirerek kökten çözmek varken; Kıbrıs ve İsrail gibi konularda Batı’nın ağzına bir parmak bal çalarak ve taviz sinyalleri vererek üzerindeki baskıları hafifletme yoluna gidiyor. Bipartisan Policy Center’ın ‘Sıfır Probleme Dönüş mü?’ başlıklı son raporundaki şu tespit, hükümetin niyetlerinin Washington’da çok iyi anlaşıldığını ortaya koyuyor: “Önünde 18 aylık uzun bir seçim süreci varken ve uluslararası saygınlığı yerle bir olmuşken, AKP hem bazı dış politika zaferleri elde etmek hem de artan oranda yabancılaştırdığı Batılı müttefiklerine içeride artan otoriterliğe rağmen hâlâ önemli bir ortak olabileceğini göstermek için, ‘komşu çevresinin dışında sıfır problem’e daha yakın bir siyaset kurguluyor gibi”. Rapora imza atan uzmanlar, Ankara’nın ABD ve Avrupa Birliği’nin özellikle ilgi duyduğu konulardaki ‘daha uzlaşmacı söylemi’ni eyleme dökebileceğinden ise kuşkulu.

Sözün özü, Erdoğan hükümetinin çatışmacı iç politikası Türkiye’yi demokratik dünyada yalnızlaştıracağa ve ulusal çıkarları zedeleyeceğe benziyor. Allah, sonumuzu hayretsin.

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.

selmun aleyküm