REKLAM

AYET-İ KERİME

22 Aralık 2013 Pazar

HER SALDIRIDA TAYYİP HOCA NEDEN GÜÇLENDİ SİZCE

KENDİSİNİ VE CEMAATİNİ, TERÖRDEN DAHA TEHLİKELİ GÖREN DARBECİ ASKERLERE, KENDİNİ SÜRGÜNE
ÇIKARAN ERGENEKON'A, VE BU ÜLKEDE SOLUK ALDIRMAYANLARA BEDDUA ETMEM, DİYEN HOCA EFENDİNİN, SEÇİMİ ZAFERLE KAZANAN MÜTEVAZİ BAŞBAKANIMIZIN OKYANUS ÖTESİNE SELAM YOLLAYACAK KADAR ASİL YÜREĞİNE O ACIMASIZ BEDDUA'YI NASIL YAPARSIN, SANA SAYGIDA KUSUR ETMEYEN HER FIRSATTA BU ÜLKE HÜZÜNLÜ GURBETTEN SIKILDI ZAMANI GELMEDİMİ DÖN ARTIK DEYİP ÇOK KİŞİ KARŞISINA ALMAK ÇOK YERLERİ KENDİNE DÜŞMAN ETMEK PAHASINA SAHİP ÇIKAN BU ASLAN YÜREKLİYE NASIL O ACIMASIZ BEDDUA'YI YAPARSIN AKILLAR ALMIYOR VİCDANLAR HUZUR BULMUYOR GÖZLER YAŞLARLAR DOLUYOR BU SORULARIN CEVABINI ACİZ İNSANLARA İZAH EDEMEZKEN GÜÇ VE KUDRETİ SONSUZ OLANA NASIL İZAH EDECEKSİN, EY HOCA EFENDİ ?
MÜSLÜMANLARA BED VE HAİNCE SALDIRAN NE OLUR?
Said-i Nursi'nin Tarihçe-i Hayat adlı kitabında geçen, "Hatta tecavüz edilse de bedduayla da mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü, daha şiddetli düşmanlar ve yılanlar var"

15 Aralık 2013 Pazar

Müslüman olduklarını iddia eden bağnazlar, kendi kurallarından oluşturdukları dinlerini İslam diye tanıtmışlardır

KURAN'A TAM UYULDUĞUNDA BAĞNAZLIK YOK OLACAKTIR

İslam dünyası, bağnazlık ve radikalizm tehlikesiyle uzun zamandır boğuşuyor. Her ne kadar İslam’a kendilerince bağnazlığı dahil etmeye çalışanların sayısı çok fazla olmasa da bu azınlığa inanan kişi sayısı çok. Üstelik medyada da, Müslüman olarak bu gibi kişiler tanıtılıyor. Söz konusu kişiler genellikle nefret, silah, tehdit, korku ve öfke ile ön planda olan, şiddet uygulayan ve bu yüzden de hep gündemde kalan kişiler. “Müslüman” denince akıllara hep bu kişilerin sevgisiz yüzleri gelmiş bu da hep savaş, nefret ve öfke çağrıştırmıştır.

Müslüman olduklarını iddia eden bağnazlar, kendi kurallarından oluşturdukları dinlerini İslam diye tanıtmışlardır. Oysa bu dinin İslam ile hiçbir alakası yoktur. Bu gibi kişilerin büyük bir çoğunluğu gerçekte nasıl bir hatanın içinde olduklarını bilmezler. Bu kişiler, Kuran ile belirlenmiş helalleri ve güzellikleri haram kılmak, İslam dünyasına kalitesizliği getirmek ve barış dini İslam’ı savaş ve nefret dini gibi göstermek için yoğun faaliyet gösterirler. Dine dahil ettikleri hurafelerin kaynağı sorulduğunda ise hiçbir zaman Kuran’dan delil getiremezler. Pek çoğu bilgisizce, Kuran’ın övdüğü güzellikleri kendilerine ve Müslümanlara haram kılarak, Yüce Rabbimiz’in “Ey iman edenler, Allah’ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın.” (Maide Suresi, 87) ayetine aykırı davranmaktadırlar. Sonuç olarak da kendilerine ait soğuk, kalitesiz bir nefret dini oluşturmuşlardır.

Tüm Müslümanların modern, dışa dönük, sevgi dolu, sanatı estetiği savunan bir sistem geliştirmeleri İslam dünyasının dünyaya örnek olmasını sağlayacaktır. Bağnazların geliştirdiği ölü klasik sistem özellikle son yüzyılda ortaya çıkmıştır. İslam ülkelerinin pek çoğunda hakim olan bu bağnazlığı aslında bu sistemi ortaya çıkaran kişiler de istememektedirler. Ancak tüm İslam alemi bu bağnazlık belasından kurtulamamaktadır. Gerçekte İslam dünyası içinde büyük bir yekûn oluşturan modern bir kesim vardır. Onlar da bağnazlığın getirdiği bu sistemi istememektedirler, ancak bağnaz diktatör zihniyet onları da sindirmekte ve kurulan sistem herkesi kilitlemektedir.

Bu sistemin aşılması için darbe, iktidar, koalisyon, ABD işgali hiçbir şekilde çözüm olamaz. Tam aksine çok daha karmaşık hale gelir ve Allah esirgesin tüm dünya bu sistemin içinde büyük bir belaya doğru sürüklenir. Bugün İslam aleminin içinde bulunduğu açmazın tek çözümü Allah’ın Kuran’da bildirdiği gerçek Müslüman anlayışına teslim olmaktır. Allah’ın Kuran’da bildirdiği Müslümanlık anlayışı sevgi, adalet, hoşgörü, barış, özgürlük, kalite, temizlik, estetik, güzellik ve modernliktir.   ALINTI

6 Aralık 2013 Cuma

Demokratikleşme paketinde TBMM Başkanlığı’na sunulan 17 maddelik paketT

Demokratikleşme paketinde TBMM Başkanlığı’na sunulan 17 maddelik pakette şu düzenlemeler yer aldı:

Hükümetin bir süre önce açıkladığı, çözüm süreci açısından büyük önem taşıdığı belirtilen ancak yetersiz bulunarak eleştirilen, “demokratikleşme paketi” dün TBMM’ye sevk edildi.

* KÜRTÇE PROPAGANDA: Seçimlerde Kürtçe propaganda yapılabilecek.

* EŞBAŞKANLIK: Siyasi partiler artık eşbaşkanlık sistemine geçebilecek. Eşbaşkanlar 2 kişiden fazla olmayacak. Bugüne kadar sadece BDP bu sistemi uyguluyordu.

* BELDEDE TEŞKİLAT KURULMAYACAK: Beldelerde teşkilat kurulma zorunluluğu kalkacak. Böylece yeni kurulan partilerin seçimlere girmesi kolaylaşabilecek.

* YÜZDE 3 OY ALANA EN AZ 1 MİLYON TL YARDIM: Milletvekili genel seçiminde toplam geçerli oyların yüzde 3’nden fazlasını alan siyasi partilere Hazine yardımı yapılacak. Bu yardım 1 milyon TL’den az olamayacak. Halen yüzde 7’nin üzerinde oy alan partilere Hazine yardımı yapılıyor. Ancak BDP son genel seçime bağımsız adaylarla katıldığı için yine bu Hazine yardımından yararlanamayacak.

* MİTİNG YERİ ORTAK BELİRLENECEK: İl ve ilçelerde miting yeri ve güzergâhı artık, TBMM’de grubu bulunan partilerin il ve ilçe temsilcileri ile en çok üyeye sahip üç sendika ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları temsilcilerinin görüşü alınarak illerde vali, ilçelerde kaymakamlar tarafından belirlenecek. Yürürlükteki düzenlemeye göre bu kararı halen valilikler ve kaymakamlıklar veriyor.

* YAŞAMI ZORLAŞTIRMA KRİTERİ: İl ve ilçenin büyüklüğü ve gelişmişliği dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergahı belirlenebilecek. Ancak Düzenleme Kurulu kamu düzeni ve genel asayişi bozmayacak ve vatandaşların günlük yaşamını zorlaştırmayacak şekilde belirlenen yer ve güzergâhlardan birisini tercih edebilecek.

* GÜNEŞ BATANA KADAR: Açık hava mitingleri, artık güneş batmadan önce dağılacak şekilde, kapalı yerlerde ise saat 24’e kadar yapılacak.

* GÖSTERİCİLER FİŞLENECEK: Bütün toplantı ve gösterilerde katılımcıların ve konuşmacıların ses ve görüntüleri kolluk tarafından kaydedilebilecek. Elde edilen kayıt ve görüntüler, şüphelilerin ve suç delillerinin tespiti dışında başka bir amaçla kullanılamayacak.

* AMACI DIŞINA ÇIKARSA POLİS DAĞITACAK: Düzenleme Kurulu mitingin amacı dışına çıktığı veya düzen içinde gerçekleşmesini imkansız gördüğü taktirde dağılma kararı alacak ve durumu derhal yetkili kolluk amirine bildirecek.

* ÖZEL OKULLARDA KÜRTÇE EĞİTİM: Özel kurslar dışında artık Kürtçe başta olmak üzere farklı dil ve lehçelerde eğitim yapılabilecek özel okullar açılabilecek. Bu kurumlarda eğitimi ve öğretimi yapılacak dil ve lehçelere Bakanlar Kurulu karar verecek.

* BAŞÖRTÜSÜNÜ ENGELLEYENE HAPİS: TCK’nın “Eğitim ve Öğretim Hakkını” düzenleyen 112. maddesinde yapılan değişiklikle; her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine, kişinin eğitim ve öğretim hakkını kullanmasına, öğrencilerin toplu oturdukları binalara girilmesi ve kalınmasına engel olanlara 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek.

* GEZİ EYLEMLEMCİLERİNE CEZA: Tasarıyla, Gezi Parkı, ODTÜ ve HES gibi gerçekleştirilen eylemlere yönelik cezai önlemler de alındı. Gezi Parkı ve ODTÜ’de olduğu gibi bir kamu kurumu tarafından yürütülen projenin hayata geçirilmesi gibi faaliyetleri engelleyenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek.

* KİMLİK VERMEYEN YANACAK: TCK’ye eklenen yeni bir hükümle; kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen ya da kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak sunulan hizmetlerden yararlanılmasına engel olunması halinde, fail hakkında 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek. Böylece bir süre önce gündeme gelen türbanlı avukata Türkiye Barolar Birliği’nin kimlik vermemesi gibi uygulamalar 5 yıla kadar hapisle cezalandırılabilecek.

* OKUL VE İŞYERİNDE NAMAZ: TCK’nın “inanç, düşünce ve kanaat hürriyetini” düzenleyen 115. maddesine yapılan ekleme ile okul ve işyerlerinde namaz kılma başta olmak üzere dini inancın yerine getirilmesinin önü açılıyor. Maddeye yapılan ekleme ile, “dini inancını gereğinin yerin getirilmesinin, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla” engelleyenler 1 yılda 3 kadar hapis cezasıyla yargılanacak.

* YAŞAM TARZINA GÜVENCE: Yine TCK’nın “inanç, düşünce ve kanaat hürriyetini” düzenleyen maddeye yapılan ekleme ile yaşam tarzı güvence altına alınıyor. “İnanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden veya bunları değiştirmeye zorlayanlar” 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak.

* NEFRET SUÇUNA YETERSİZ CEZA: Tasarıyla nefret suçu TCK’ya girecek. TCK’nın 122. maddesinin “ayrımcılık” olan başlığı, “Nefret ve ayrımcılık” olarak değiştirildi. Maddedeki “din, dil, mezhep” kriterlerine “milliyet” kavramı da eklenirken, nefret ve ayrımcılık suçuna verilen 6 aydan 1 yıla kadar verilen hapis cezası, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis olarak yeniden belirlendi. Tasarı beklenenin aksine ırkı ya da milliyeti nedeniyle işlenen yaralama, öldürme, hakaret gibi suçlarda artırım yapılması konusunda düzenleme içermiyor. Cinsel yönelimdeki kişilere yönelik ayrımcılık da pakete girmedi.

* TÜRKÇE OLMAYAN KÖY İSİMLERİ: Tasarıyla İller İdaresi’nin köy adlarının değiştirilmesini zorunlu kılan ifade çıkarıldı. 1949’daki düzenlemenin kaldırılması Türkçe olmayan köy isimlerinin değiştirilmesini engelleyecek. Ancak daha önce değiştirilen isimler için yeni bir düzenleme yapılmadı.

* ÖCALAN’A SİYASET YOLU: Tasarının yürürürlükten kaldırılan hükümler bölümünde, İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan ve dağdan inmesi beklenen PKK’lılara siyaset yapma yolu açılıyor.

Siyasi Partiler Kanunu’nun “siyasi partilere üyeliği” yasaklayan hükümler arasından “terör eyleminden mahkum olma” kriteri kaldırılıyor. Böylece Öcalan veya dağdan inen PKK’lılar BDP veya HDP başta olmak üzere istedikleri partiye üye olarak siyaset yapabilecekler. Paketle, “kamu hizmetlerinden yasaklı olanların”, yani yüz kızartıcı suçlar, kaçakçılık, ihalelere fesat veya devlet sırlarını açığa vurma suçlarından mahkûm olanlar, taksirli suçlar hariç 5 yıl veya daha fazla hapis cezasına mahkûm olanların, devlete karşı işlenen suçlardan mahkum olanların ve terör eyleminden mahkûm olanların siyasi parti üyeliği yasağı kalkacak.

* RÜŞVETÇİ DE PARTİYE ÜYE OLABİLECEK: Aynı maddedeki düzenlemeye göre, artık, “Kamu hizmetinden yasaklılar, basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkum olanlar, taksirli suçlar hariç 5 yıl ağır hapis veya 5 yıl ve daha fazla hapis cezasına mahkum olanlar” da siyasi partilere üye olabilecek.

* FİTRE VE ZEKÂT SOSYAL YARDIMLAŞMAYA GİTMEYECEK: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun, “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının Gelirlerini” düzenleyen maddeden, “her nevi fitre, zekat, kurban derileri ve bağırsak yardımları” hükmü çıkarıldı.

* ŞAPKA VE ALFABE CEZASI KALKTI: TCK’nın “Şapka ve Türk Harfleri” başlıkla maddesi yürürlükten kaldırılacak. Böylece yasak olmasına rağmen uygulaması yapılamayan şapka takma zorunluluğu ile alfabede x, q, w gibi harflerin kullananlara verilmesi öngörülen 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası kalkmış olacak.

25 Kasım 2013 Pazartesi

İslam'ı resmi olarak yasakladı ve ülkedeki camileri yıkmaya başladı.

Angola hükümeti ülkede İslam'ı resmi olarak yasakladı ve ülkedeki camileri yıkmaya başladı.

İslam'ı bir din olarak değil bir kült olarak gördüklerini belirten Afrika devletlerinden Angola yönetimi, İslam'la ilgili olan her şeyi ülkede yasaklayacaklarını da duyurdu.

Ülkenin yüzde 3'ü müslüman, yüzde 95'i Hristiyan olan Angola'da hükümet, nüfusu hızla yükselen Müslüman toplumunun faaliyetlerinden rahatsız. 

Angola nüfusunun yüzde 95'ini Protestan Hristiyanlar oluşturuyor. Ülkede bulunan Müslümanların sayısı ise 80-90 bin civarında ve ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 3'ünü oluşturuyor.

24 Kasım 2013 Pazar

Cemaate ağır eleştiri YAZISINI MUTLAKA OKUYUNUZ.

Cemaat içinden cemaate ağır eleştiri

Nur cemaatinin önde gelen ve cemaat mensuplarının saygı duyduğu Profesör Dr. Ahmed Akgündüz'den cemaate çok ağır eleştiri geldi.

Bilhassa büyüyen dershane tartışmasına odaklanan Akgündüz, gerek Fethullah Gülen'e gerek Zaman gazetesine "yanlış yapıyorsunuz" imasında bulundu ve Bediüzzaman Said Nursî ile cevap verdi. 

İşte Akgündüz'ün söyledikleri: 

Sakın, sakın, sakın! Çabuk bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. 

Son zamanlarda Dershane meselesi gündemi ve zihinleri allak bullak etti. Birileri ifrat ve tefrit derelerinde dolaşıyor. Benden fikrimi soruyorlar. Ben eğitim uzmanı değilim. Ancak genel manada bazı değerlendirmelerde bulunacağım. 

Evvela: İslam alemi ve Türkiye tam bir buçuk asırdır, şu anda Türkiye'nin yaşadığı İslami inkişafı ve maddi refahı yaşamamıştır. III. Selim'den beri arzulanan hedefler, bugün birebir gerçekleşmektedir. Ne hizmet erlerine, ne Işık evlere, ne medreseler, ne Kur'an kurslarına ve ne de hiçbir İslami hizmete engeller çıkarılmak şurada dursun, kapıları aralanmakta ve destekler yağmaktadır. Sultan 2.ci Abdülhamid'den beri yapılmamış dini eserler ve vakıf eserlerin tamirleri yapılmıştır. 

Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun. 

(Tarihçe-i Hayat 139) 

İkincisi, Bu ihtilaftan dolayı ehl-i dalalet ve Geziciler keyif içinde ve yangına körükle gidiyorlar. Hocaefendi'nin maalesef ifratkarane beyanatını ve Zaman gazetesi'nin kışkırtıcı manşetlerini çevire çevire zevkle yayınlıyorlar; yorumlar ekliyorlar. Bülent Arınç meselesinden alamadıkları menfi sonuçları bu meseleden almaya çalışıyorlar. Ehl-i iman ise ağlıyor ve kalpleri sızlıyor. 

Üçüncüsü, Hocaefendi'nin beyanatını hissi, aşırı ve mübalağalı buluyorum. İmam Hatipleri hakkındaki beyanatı ne kadar yanlış ve hatalı idiyse, bu da öylesine hatalıdır. Dershaneler meselesini 28 Şubat ile ve hatta daha söyleyemediğim menfi şeylerle kıyaslamak kıyas-ı ma'al-farıktır. Hocamın ehlullah olduğunu kabul edenlerdenim ve hizmet için de dua ediyorum. Ama bu hatalı içtihada karşı fikrimi beyan etmeyi de vazife addediyorum. Buna dayanarak Zaman gazetesinin kışkırtıcı manşetlerini ise hayretle izliyorum ve üzülüyorum. Ehl-i imanın bilezikleriyle bu hale gelen bir gazete Sözcü gazetesi ile mi yarışmalıydı tahrip ve kışkırtıcılıkta? 

Burada şunu anlatırsam daha iyi anlaşılacaktır. İki sene evvel Kazakistan'a gidecektim ve Başbakan ile karşılaştım. Kısa sohbetten sonra bu ziyaretimi öğrenince, ben de sizden evvel gideceğim dedi. Sebebini sordum ve beni hayrete düşüren şu cevabı verdi: 

"Hocam! Rusya'da ki yönetimin etkisiyle Kazakistan'daki 25 okulumuza baskılar başladı. Kazakistan Başbakanı imanlı bir genç ve yakın arkadaşım. Bu meseleyi halletmek için gidiyorum." 

Şimdi soruyorum: 100 yıllık tarihimiz içinde benzeri bir hadiseyi Merhum Özal'ın bazı hizmetleri dışında söylemek mümkün mü? 

Dördüncüsü; Hükümetin yahut Hükümet bürokrasisinin içinde de yangına körükle gidenlerin olduğunu ve hatta hizmete karşı operasyon yürütenlerin bulunduğunu daha evvelki bir makalemde açıklamıştım. Ancak Zaman Gazetesini kuranlardan bir şahsiyet şu anda Milli Eğitim bakanıdır. Mesele çok rahat müzakere edilir. Kaldı ki, Avrupa ülkelerinin hiç birinde dershane olayı mevcut değildir. Sadece ve sadece gençlerimizin maneviyat dersini aldığı bu yuvalar, şekil değiştirse bile, varlıklarına ve hizmetlerine asla zarar gelmeyecek bir hale gelmelidir. 

Beşincisi; Ben konuşmayacağım. Bediüzzaman'ın dediklerini tekrarlayacağım. 

"Kur'an-ı Azîmüşşan'ın hürmetine ve alâka-i Kur'aniyenizin hakkına ve imana hizmetinizin şerefine, çabuk bu dehşetli, zahiren küçücük fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elîm ve feci've bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden, bizlere ve hizmet-i Kur'aniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi -şimdilik- ihtimali pek kavîdir." 

Şualar(512)

"İşte ey mü'minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal'an: Uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal'a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!.." 

"Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm'ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev'-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır. 

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!.." 

Mektubat(269-270)

17 Kasım 2013 Pazar

Diyarbakır'ın kardeşleri olan Mekke'yi, Medine'yi, Kudüs'ü, Şam'ı, İstanbul'u selamlıyorum. Diyarbakır'ın kardeşi Erbil'i selamlıyorum.

Diyarbakır dün tarihi bir gün yaşadı. Birçok ilkin gerçekleştiği kentte:
 Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni Türkiye ve yeni süreci tarif etti. Toplu açılış töreninde tarihi bir konuşma yapan Erdoğan, af sinyali verirken, ilk kez Kürdistan ifadesini kullandı. Konuşması sırasında protokoldekilerin gözyaşlarını tutamadığı Erdoğan, özetle şunları söyledi:

Başbakan Erdoğan'ın Mesut Barzani ve Şivan Perwer'le Diyarbakır'a yaptığı barış çıkarmasında kardeşlik manifestosu yazıldı. İlk kez 'Kürdistan' ifadesini kullanan Erdoğan 'Türk'ü Kürt'ten, Kürt'ü Türk'ten ayıramazlar' dedi, genel af sinyali verdi: Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını göreceğiz.

Kardeşlik şehri Diyarbakır. Sizi yürekten selamlıyorum. Bugün buradan, 81 vilayetimizin tamamını, Diyarbakır'dan, Diyarbakır'ın kardeşleri olan Mekke'yi, Medine'yi, Kudüs'ü, Şam'ı, İstanbul'u selamlıyorum. Diyarbakır'ın kardeşi Erbil'i selamlıyorum. Molla Mustafa Barzani 81 yıl önce kardeşlerinin ülkesi Türkiye'ye misafir oldu. Bugün de oğlunu, değerli dostum Mesut Barzani'yi misafir ediyoruz.

DİYARBAKIR DA ERBİL DE HEPİMİZİN

Tıpkı babanız gibi, amcalarınız gibi, kardeşlerinin toprağına Türkiye Cumhuriyeti'ne Diyarbakır şehrimize hoş geldiniz. Sizi sizin şahsınızda, Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi'ndeki değerli kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum. Diyarbakırlı büyük şair Sezai Karakoç diyor ki 'Diyarbakır sadece Türklerin değildir. Diyarbakır sadece Kürtlerin değildir. Diyarbakır sadece Arapların değildir. Tıpkı Erbil gibi, Diyarbakır hepimizindir

AHMET KAYA'YI UNUTMADI

Bugün büyük bir kavuşmaya, kucaklaşmaya hep birlikte şahit oluyoruz. Tam 37 yıl süren bu anlamsız özleme artık son veriyoruz. Nihayet hoş geldin Şivan Perwer diyorum. Diyorum ki ah bugün biri daha aramızda olsaydı. Bu toprakların bir başka nefesi daha aramızda olsaydı. Diyarbakır'ın, Malatya'nın evladını, Türkiye'nin sesini, sevgili dostum Ahmet Kaya'yı rahmetle yad ediyorum.

MUHABBETİMİZE SINIR ÇİZEMEZLER

Biz kardeşiz, biz pazara kadar değil mezara kadar, mahşere kadar biriz, beraberiz. 100 yıl önce bu topraklarda cetvellerle sınır çizildi. Bizim muhabbetimize sınır çizemezler. Ortak medeniyetimize geleceğimize sınır çizemezler. Bizim gönüllerimizi hiçbir zaman birbirinden ayıramazlar. Türk'ü Kürt'ten, Kürt'ü Türk'ten ayıramazlar. Şam'ın ağıtı bizim ağıtımızdır. Kamışlı'nın derdi bizim derdimizdir. İşte bugün olduğu gibi. Kuzeyi güneyi doğuyu batıyı hep birlikte kucaklayacağız.

SÖZÜMÜN ARKASINDAYIM

2005'te Diyarbakır'da sizlere sizin meseleniz bizim meselemizdir dedim. Sözümüzün arkasındayız. Bizi tehdit ettiler vazgeçmedik. Bize engeller çıkardılar, aştık. Bizi yalnız bıraktılar, çözüme yanaşmadılar. Ama tek başımıza bu yolda ilerledik. Biz kardeşliğimizi perçinleyeceğiz dedik. Ezelden beri nasıl kardeşsek ebediyen kardeş kalacağız dedik. Bu kadim kardeşliği, bu kadar ortaklığını muhafaza edeceğiz dedik.

SENİN DE CUMHURİYETİN

Biz annelerin babaların gözyaşlarını dindirmeye, gençlerin ölümüne son vermeye ahdettik. İnkar, ret, asimilasyon politikalarına son verdik. Biz 23 Nisan 1920 ruhuyla yeni bir Türkiye inşa ediyoruz. Her etnik unsurla, her mezheple birlikte inşa ediyoruz. 1920'de TBMM'de Kürt Türk Arap Laz Çerkez velhasıl, nasıl bir ve beraber olduysalar, cumhuriyet nasıl birlikte kurdularsa, yeni Türkiye'yi de o ruh, o öz ruhuyla yeniden imar ediyoruz. Diyarbakırlı kardeşim, Kürt Kardeşim, Türk kardeşim, Zaza kardeşim. Bu cumhuriyet senin cumhuriyetindir. Bu cumhuriyet ne kadar İzmirlinin, İstanbullu'nun, Ankaralı'nın cumhuriyetiyse işte o kadar senin cumhuriyetindir. Bu bayrak senin bayrağındır. Sen 76 milyon gibi bu ülkenin öz be öz vatandaşı, bu vatanın bu bayrağın bu devletin sahibisin.

ARACIYA İHTİYACIMIZ YOK

Başı açık da başı örtülü de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Alevi de Sünni de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır. Diyarbakırlı da Edirneli de birinci sınıf vatandaşıdır. Bizim aracılara ihtiyacımız yok. Biz her zaman gönül diliyle konuştuk, konuşacağız.

BİR RİCAM VAR

Dün Nusaybin'de bir sabotaj gerçekleştirdiler. Huzura, barışa kurşun sıktılar. Bunlara fırsat vermemeliyiz. Diyarbakır'dan bir isteğim bir ricam var. Eğer siz bu sürece sahip çıkarsanız inanın bu süreç büyüyecektir. Bu bahara sahip çıkarsanız daha da kalıcı olacak. Eğer Diyarbakır bu umuda sahip çıkarsa, bu fidanlar çınar olacak. Geleceğe umutla ilerleyecek. Unutmayın, söz silahtan etkilidir. Siyaset şiddetten çok daha etkilidir. Ayrılıktan çatışmadan savaştan yana değil, her zaman barıştan dostluktan kardeşlikten yana olmak önemlidir. Onun için Mesut kardeşim başarılı oldu. Diyarbakır'ın sürece sahip çıkmasını istiyorum.

CEZAEVLERİ BOŞALACAK

Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin boşaldığını, 76 milyonun bir olduğunu, birlikte büyük Türkiye yeni Türkiye olduklarını göreceğiz. Hiç endişeniz olmasın. Diyarbakır bölgenin kutup yıldızı bir şehridir. Mekke, Medine, Kudüs ve Şam'ın ardından beşinci haremi şerifi sayılan bir şehirdir. Diyarbakır huzurlu olursa Erbil, Kamışlı daha huzurlu olur. Bu yeni süreçte Diyarbakır'ın hakem olmasını, sürece yol göstermesini istiyorum.

Umud ediyorum bu süreçleri aşarız

Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk, 'Bu kritik sürecin aşılması konusunda, kardeşlik hukukuyla meseleye bakılması gerektiği konusundaki düşünceleri sayın başkan ifade etmiştir. Biz misafir olduğumuz için, sayın başkan hem grubumuz adına hem belediye başkanı olarak çalışmalarını ve taleplerini dile getirdi. Bu diyaloğun müzakereye dönüşmesi lazım. Umut ediyorum ki Kürtleri bir halk, talepleri içselleştiren bir yaklaşımla bütün bu süreçleri aşarız. Diyarbakır ziyaretlerini de Kürt sorununun çözümü için bir adım olarak görmesini istiyoruz' dedi.

BARIŞA KATKI

Uzun yıllar Türkiye dışında sürgün hayatı yaşayan Kemal Burkay ve Anter Anter, Cem Karaca'nın eşi İlkim Erkan gibi önemli isimler, Barzani'nin Diyarbakır'a gelerek Başbakan ile görüşmesini ve Şivan Perwer'in 37 yıllık hasretinin son bulmasını değerlendirdi. Geçmişte sürgün hayatı yaşayan bu isimler Diyarbakır buluşmasını önemli buldu.

31 yıl sonra 2011'de Türkiye'ye dönen Kemal Burkay, 'Barzani'nin Türkiye'ye gelişi, Başbakan'la Diyarbakır'da bir araya gelişinin hem sembolik bir anlamı var hem de tarihi bir değer taşıyor. Perwer de daha önce gelmeliydi. Yumuşama iklimine katkısı olacak' dedi.

VATANINA HOŞ GELDİ

Musa Anter'in oğlu Anter Anter de 'İnşallah yakın zamanda yalnızca Kürtler ve Türkler değil Türkiye'deki bütün halklar bir araya gelecektir' diye konuştu. Cem Karaca'nın eşi İlkim Erkan ise 'Ne mutlu Şivan'a hoş geldi vatanına' dedi.

Belediyeye ilk ziyaret

Başbakan Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'daki temaslarına belediye ziyareti ile başladı. Başbakan Erdoğan'ı Diyarbakır Havaalanı'nda bakanlar ve Vali Mustafa Kıraç'ın yanı sıra Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, BDP'li milletvekilleri Sırrı Sakık, Altan Tan ile Esat Canan karşıladı. Zana, alana yerel kıyafetleriyle geldi. Kente gelirken eşi Emine Erdoğan ile halkı selamlayan Erdoğan'a vatandaşlar yol boyunca sevgi gösterisinde bulundu.

Vatandaşlar Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'a puşi hediye etti. Başbakan'a ayrıca Yeni Diyarbakırspor forması da hediye edildi. Başbakan'ın yer aldığı otobüsün önü sık sık vatandaşlarca kesildi. Vatandaşlar, Başbakan'a yazdıkları taleplerini içeren notları ulaştırmaya çalıştılar. Yoğun ilgi nedeniyle bir kişi fenalık geçirdi. Erdoğan ve beraberindekiler sevgi gösterileri arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na geldi. Ziyaret Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne yaptığı ilk ziyaret oldu.

Sohbette espriler havada uçuştu

Başbakan Erdoğan ile Baydemir'in görüşmesi oldukça samimi ve esprili bir havada gerçekleşti. Baydemir'in 'Yerel yöneticilikte 10. yılımı geride bırakıyorum. Müsaadeniz olursa yerel yöneticilikte sizden daha deneyimliyim' sözlerine Erdoğan, 'bana müsaade etmediler, ne yapayım' dedi. Baydemir'in, '10 yıllık belediye başkanlığı dönemimde ilk defa sizi ağırlıyoruz. Ben gider ayak siz geldiniz' şeklindeki sözleri üzerine de Erdoğan, 'Biz görevden almıyoruz ki' diye espirili bir ifade kullandı. Baydemir ziyaretin sonunda Erdoğan'a 'Amed' (Diyarbakır'ın Kürtçe ismi) ve Mehir adlı kitapları hediye etti. Baydemir'in 'Amed' isimli kitabın hem Türkçe hem Kürtçe basıldığını belirtmesi üzerine Başbakan , 'Türkçe ise ismi niye Amed?' diye espri yaptı.

Erdoğan, 'Birbirimizi yaradandan dolayı sevmemiz lazım. Bugün yeni bir milat, yeni bir başlangıç olsun' dileğinde bulundu. Baydemir de 11 aydan bu yana cenaze gelmediğini vurgulayarak, 'Barış halkın da, hakkın da, huzurun da en baki amellerindendir' diye konuştu. Erdoğan, Dicle Vadisi Projesi'ni süratle hayata geçireceklerini, Hafif Raylı Sistem konusunda ise ilgili bakanla görüşeceğini kaydetti.

Valilikte 4'lü zirve

Başbakan Erdoğan, belediye ziyaretinin ardından otobüs ile vatandaşları selamlayarak Diyarbakır Valiliği'ne geçti. Başbakan Erdoğan'ın ardından Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani de Valiliğe geldi. Barzani'yi valilik binasına girişinde Vali Kıraç karşıladı. Daha sonra sanatçı Şivan Perwer ve ardından sanatçı İbrahim Tatlıses de valiliğe geldi. Erdoğan burada Barzani, Perwer ve Tatlıses ile bir süre görüştü. Buradaki buluşmada, Tatlıses'i karşısında gören Şivan Perwer'in 'Eski günlerine geri dönmüşsün. Seni böyle gördüğüm için çok mutlu oldum' dediği öğrenildi.

Ağlatan düet

Binlerce Diyarbakırlının katıldığı açılış töreninde Şivan Perwer ile İbrahim Tatlıses, düet yaptı. Şarkının sözleri 'Ağlama' idi ama Emine Erdoğan gözyaşlarını tutamadı.

Barzani'den sonra sahneye çıkan Perwer, 'Türkiye'nin Başbakanı bu barış gününün mimarı oldu. Sayın Başbakan büyük bir mayayı temiz süte kattı. İnsanlar özgürce, dostça, kardeşçe ve birlikte yaşayacak. Siz isteyin, biz gelelim. Yeter ki dostluk, kardeşlik, barış eli birbirini tutsun' dedi. Perwer sahnedeyken yanına gelen İbrahim Tatlıses, bugünün barış bayramı olduğunu belirtti. Tatlıses, Perver'in 'Kim barışa hizmet ederse, o iyidir' sözünü hatırlatarak, 'Şöhrete de doyduk, şana da. Tek ihtiyacımız var o da barıştır' diye konuştu. Tatlıses, dünyaya gelecek oğlunun adını 'Barış' koyacağını söyledi. İkili daha sonra Kürtçe Megri (ağlama) şarkısını birlikte söyledi. Bu sırada Başbakan'ın eşi Emine Erdoğan gözyaşlarını tutamadı.

Yeni bir tarih yazma zamanı

IKYB Başkanı Barzani, 'Tüm gücümüzle çözüm sürecini destekliyoruz ve destekleyeceğiz. Yeni bir tarih oluşturma zamanı gelmiştir' dedi. Barzani konuşmasını Türkçe, 'Yaşasın Türk-Kürt kardeşliği' sözleriyle bitirdi

Başbakan Erdoğan'ın özel daveti üzerine Diyarbakır'a gelen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani, yaklaşık bin 300 tesisin toplu açılışının yapılacağı Kantar Kavşağı'ndaki törende konuştu.

Soranice yaptığı konuşmada, sevinç içerisinde olduğunu belirten Barzani, 'Görüyorum bir Türk lider bulunmuştur ki kardeşlik ve doğru yolu izleyen bir önder. Bugünü, bu tarihi oluşturma zamanı sayın Erdoğan'ın Erbil'e gelişi ile 'artık Kürt halkının inkarı geride kaldı' sözleri ile başlamıştır' dedi. 'Benim için bugün tarihi çok değerli bir fırsat oluşmuş ki Diyarbakır'a geldim' diyen Barzani, Ortadağu'da yaşayan insanların artık birlikte yaşama zamanının geldiğini vurgulayarak, şöyle dedi:

SAVAŞTAN KİMSE HAYIR GÖRMEDİ

'Yeni bir tarih oluşturma zamanı gelmiştir. Artık birbirini kabul ederek kardeşçe yaşama zamanıdır. Birlikte yaşamakla halklarımızı mutlu günlere götürebiliriz. Savaşlar denendi. Kimse savaştan bir hayır görmedi. Bir Türk gencinin kanının bir Kürt gencinin eli ile ya da bir Kürt gencinin kanının bir Türk gencinin eliyle dökülme günü bitmiştir.'

TÜM GÜCÜMÜZLE DESTEKLİYORUZ

'Barışın temeli atılmış. Biz Sayın Recep Tayip Erdoğan'a çok teşekkür ediyoruz' diyen Barzani, 'Barış için verilecek savaş, zor bir savaştır. İnanın cesur bir insan olmazsa barış için savaş veremez. Barış yolu ne kadar uzun ise bir saat savaşmaktan daha iyidir. Tüm gücümüzle çözüm sürecini destekliyoruz ve destekleyeceğiz. İnanıyoruz ki bu süreç sonuca varacaktır. Ne kadar zaman gerekiyorsa o zamanı vermemiz gerekiyor' dedi.

Barzani, konuşmasını Türkçe 'Yaşasın Kürt ve Türklerin kardeşliği, yaşasın barış, yaşasın özgürlük' sözleriyle bitirdi.

21 yıl sonra Diyarbakır'da

Başbakan Erdoğan tarafından Diyarbakır'a davet edilen Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve sanatçı Şivan Perwer, Habur Sınır Kapısı'ndan yaklaşık 20 araçlık konvoyla Türkiye'ye giriş yaptı. Barzani ve Perwer'i gümrük sahasında AK Parti Şırnak Milletvekili Mehmet Emin Dindar, Şırnak Vali Vekili Mustafa Akgün, Şırnak Emniyet Müdürü Avni Usta ve AK Parti İl Başkanı Mehmet Demir karşıladı. İkili 3,5 saatlik yolculuğun ardından Diyarbakır'a ulaştı. Şehir girişinde yaklaşık bin kişi, Barzani'yi karşılamak için toplandı. 21 yıl sonra Diyarbakır'a gelen Barzani ve Perwer'i kentin girişinde BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve vatandaşlar karşıladı. Kürtçe, 'Yaşasın Başkan Barzani', 'Evine hoşgeldin' yazılı pankartlar ve Barzani'nin babası Mustafa Barzani'ye ait fotoğraflarla karşılanan Barzani, vatandaşların yoğun ilgisi nedeniyle aracından inemedi. 37 yıl sonra Diyarbakır'a gelen Perwer de Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana ve BDP'li Tan ile vatandaşların 'hoşgeldin' sloganları ve alkışlar eşliğinde karşılandı.

400 çiftin nikahının kıyıldığı törende çiftlerin şahitliğini, Erdoğan, Barzani, Bakanlar Fatma Şahin ve Mehdi Eker ile Leyla Zana yaptı. İbrahim Tatlıses ile Şivan Perwer'in Türkçe ve Kürtçe şarkı söylediği törenden sonra Başbakan ve Barzani birlikte Dicle Üniversitesi'nde cami açılışı yaptı.

DİYARBAKIR NOTLARI...

- Bağlar Mahallesi'nde ilk kez bütün dükkanlar açık. Daha önceleri PKK'nın baskısıyla esnaf kepenk kapatıyordu. Ama bu kez öyle olmadı, vatandaşlar Başbakan'ı sokaklarda bekledi.

- Bir grup genç de Irak'tan Barzani'yi karşılamak için Diyarbakır'a geldi.

- Toplu açılışların yapılacağı tören alanına Türk bayrakları ile Atatürk ve Başbakan Erdoğan'ın posterleri asıldı.

- Alanın çevresindeki binalara keskin nişancılar yerleştirildi. Platformun sol tarafına sinevizyon ekranı kuruldu.

- Seyyar satıcılar alan içerisine alınmazken, bir müzik grubunca miting alanında bekleyen vatandaşlar için Diyarbakır'a özgü türküler seslendirildi.

- Başbakan Erdoğan ve Barzani, toplu açılış töreni için miting alanına birlikte gitti.

- Diyarbakır'da bir ilk daha yaşandı. Başbakan Erdoğan ve Barzani'nin miting alanına girişini canlı yayınlamak için yüksek çözünürlüklü kamera teklonojisini kullanan özel helikopter (octocopter) kullanıldı.

- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, programında son anda değişiklik yaparak ABD ziyaretini erteledi. Diyarbakır'a giden Davutoğlu, ABD ziyaretine pazartesi başlayacak.

- Başbakan ile eşi Emine Erdoğan'ı Ankara Esenboğa Havalimanı'na Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da karşıladı.

- Diyarbakır'a Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç, Beşir Atalay ve Bekir Bozdağ, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Ulaştırma ve Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Mevlüt Çavuşoğlu ve Güldal Akşit katıldı....

9 Kasım 2013 Cumartesi

KEHANETLE SÖZÜ EDİLMİŞ BAZI DURUMLAR

KEHANET EDİLMİŞ BAZI DURUMLAR 

-2014 Savaş yüzünden Kuzey Yarımküre'de oluşan radyoaktif kalıntılar, hayvan ve bitkilerin yok olmasına neden olacak. Nükleer savaştan canlı çıkan Avrupalılar ise Müslümanlar tarafından başlatılacak kimyasal saldırıyla karşı karşıya kalacaklar. Savaşta kullanılan kimyasal ve nükleer silahların sonucu olarak dünya nüfusunun yarısı cilt kanseriyle mücadele edecek.
-2018 Dünyanın yeni süper gücü Çin Cumhuriyeti olacak. Sömürenler sömürge haline gelecek.
-2016 Avrupa'nın nüfusu tükenme noktasına gelecek.
-2023 Yerkürenin yörüngesinde belli belirsiz bir değişiklik yaşanacak.
-2025 Avrupa'da hâlâ çok az insan yaşıyor olacak.
-2028 Yeni bir enerji çeşidi geliştirilecek (büyük olasılıkla kontrol altına alınmış termonükleer reaksiyon). Yavaş yavaş açlığın önüne geçilecek. İçinde insan bulunan bir uzay gemisi Venüs'e yollanacak.
-2033 Kutuptaki buzullar eridikçe yerkürenin su seviyesi artacak.
-2043 Dünya ekonomisi çok iyi durumda olacak. Müslümanlar Avrupa'nın hakimi olacak.
-2046 Tüm vücut organları yeniden üretilip çoğaltılabilecek. Hastalanan organın yerine yenisinin konması en çok kullanılan ve en basit tedavi yöntemi olacak.
-2066 A.B.D, Müslümanların kontrolü altındaki Roma'ya karşı iklim değiştiren bir silah kullanacak. Bunun sonucunda sıcaklıkta ani ve keskin bir düşüş yaşanacak.
-2076 Sınıfsız bir toplum düzeni sunan Komünizm tüm dünyaya hakim olacak.
-2084 Doğa yeniden canlanacak.
-2088 İnsanların saniyeler için yaşlanmasına sebep olan yeni bir hastalık türeyecek.
-2097 Hızlı yaşlanma hastalığı tedavi edilecek
-2100 İnsan yapımı yapay bir güneş Dünya'nın karanlık yüzünü aydınlatmada kullanılacak.
...........

Not için sekse zorlandıklarını ifade ettiler.

Not için sekse zorlandıklarını ifade ettiler.

Beş kız öğrenci, savcılığa giderek öğretmenlerinin kendilerini not karşılığında cinsel ilişkiye girmeye zorladığını, teklifi kabul etmeyenleri sınıfta bıraktıklarını iddia ederek şikâyette bulundu.

Emniyet ve savcılık birimlerinden edinilen bilgiye göre, Hakkâri Üniversitesinde öğrenim gören beş kız öğrenci, mayıs ayında savcılığa giderek öğretmenlerinin kendilerini not karşılığında cinsel ilişkiye girmeye zorladığını, teklifi kabul etmeyenleri sınıfta bıraktıklarını iddia ederek şikâyette bulundu. Savcılığın talimatıyla polis harekete geçti.

Emniyet Genel Müdürlüğü 6 ay önce teknik-fiziki takip başlatıldı. Elde edilen bilgiler sonucunda polis, önceki gün 20 adrese eş zamanlı operasyon yaptı. Haklarında suçlama bulunan öğretim görevlilerinin bilgisayar imajları kopyalandı. Operasyonda öğretim görevlisi   İ.Y., H.Y. ve R.Y. ile mağdur kızların eski erkek arkadaşlarının da bulunduğu 14 kişi gözaltına alındı. 

Şikâyetçi kız öğrenciler, öğretim görevlilerinin, not karşılığında kendilerini cinsel ilişkiye girmeye zorladıklarını; teklifi kabul etmeyenlere düşük not vererek sınıfta bıraktıklarını; ilişkiye girenleri gizli kamerayla kaydederek şantaj yaptıklarını; kendileriyle birlikte hareket eden bazı erkek öğrencilerin kızlarla sevgili olup, cinsel içerikli görüntülerini kaydettiklerini ve bunları not karşılığında öğretim görevlilerine verdiklerini; ‘Ya bizimle de olursunuz ya da bu görüntüleri ailelerinize göndeririz’ diyerek tehdit ettiklerini” öne sürdüler. Olayın yargıya intikal etmesi üzerine birçok kız öğrenci, mağdur sıfatıyla polise ifade verdiği de öğrenildi. 

4 Kasım 2013 Pazartesi

SİGARA ORADA ŞURADA BURADA YASAK MI?

ORDA
ŞURDA
  BURADA
   SIGARA
YASAKTIR
İçilmesi yasak alanlara sigarada yenileri eklendi

Sağlık Bakanlığı, sigarayla savaşta ikinci dönemi başlatıyor.  pasif sigara içiciliğinin engellenmesinden, açık alanda yasaklara kadar 18 maddelik yeni uygulamalar yer alıyor .

Lokanta, kahvehane gibi mekanların açık alanlarında tütün ve tütün ürünü kullanılmayanlar için özel alanlar oluşturulacak.

Alışveriş merkezi, sinema ve tiyatro gibi yerlerin girişlerinde tütün kullanımının engellenmesine yönelik olarak pasif etkilenim mesafesi tespit edilecek. AVM`lerin kapısının önünde sigara içimi engellenmiş olacak . Çocuk parkı gibi açık alanlar ile ibadethanelerin açık alanlarında tütün kullanımı yasaklanacak. Kamu ve özel sektöre ait tüm hizmet araçlarında tütün kullanımı yasaklanacak. Halen toplu taşıma araçları için geçerli olan tütün kullanımı yasağının sınırları, içinde hamile ve çocuk olan araçlar için genişletilecek. 

Tütün ve tütün ürünleri satıcılarının ürün alacak gençlerden 18 yaşını doldurduklarını gösterir resmi belgeleri istemeleri sağlanacak. Alkollü içeceklerde olduğu gibi eğitim kurumlarına 100 metre mesafeye kadar sigara satışı yasaklanacak. Dizilerde ve filmlerde uygulanan sigara sansürü tüm bilim, kültür, sanat faaliyetleri ve eserlerini de içine alacak şekilde genişleyecek.

İlk kez Avustralya`nın başlattığı `kara paket` diye bilinen sigara markalarının isminin ve logosunun yazmadığı tek tip düz paket uygulaması konusunda gerekli düzenleme yapılacak. Düzenleme ile her sigara markası numarası ile bilinecek.

Yoğun olarak internette devam eden elektronik sigara ile tütün ve tütün ürünlerinin reklam ve satışları ile ilgili taramalar yapılacak, ihlaller engellenecek. Sigaraların birim paketleri ve karton grupmanları üzerinde marka adının veya ticari markanın bir parçası olarak kullanılanlar da dâhil olmak üzere (zifir, nikotin ve karbon monoksit gibi) bırakımlar için rakam gösterilmesi uygulaması kaldırılacak .
Sağlık uyarıları tütün ürünü paketlerinin her iki yüzünde de kullanılacak .

Tütün ve tütün ürünlerinin piyasaya arz ambalajları ile nargile şişeleri üzerinde yer alacak birleşik sağlık uyarıları belirli periyotlarla değiştirilecek . Sigara paketleri üzerindeki sağlık uyarı ve mesajlarını kapatmak amacıyla kullanılan etiket benzeri maddelerin üretimi ve piyasaya arzı yasaklanacak. Her hastanede en az bir sigara bırakma tedavi birimi kurulacak. Tütün kullanımının zararları okul müfredatına alınacak.

ABD`nin New York kentinde mayıstan bu yana da kentte parklar, sahiller ve hatta ünlü Times Meydanı bile `sigarasız` hale getirildi. Yeni Zelanda 2003`te okul, okul bahçeleri ve işyerlerinde sigara yasağı getirmişti. İspanya, Ocak 2011`te hastane ve parkların yanında sigara içme yasağını uygulamaya başladı. Ağustos 2011`den bu yanaysa Fransa`nın La Ciotat kentindeki Plage Lumiere sahilinde sigara yasağı uygulanıyor. Böylece bir sahilde sigara yasağı uygulayan ilk Avrupa ülkesi Fransa oldu.

3 Kasım 2013 Pazar

APSCO Genel Sekreterliği Türkiye'ye emanet.

Çin, Bangladeş, İran, Moğolistan, Pakistan, Tayland ve Peru'nun da üye olduğu Asya Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü APSCO Genel Sekreterliği Türkiye'ye emanet. Genel Sekreterliği TÜBİTAK BİLGEM Program Ofisi Direktörü Celal Ünver 5 yıllığına yürütecek.


2011 yılında Rasat, 2012 yılında Göktürk 2 uydusunu kendi imkanları ile üreten ve yörüngeye oturtarak uzay yarışında 'ben de varım' diyen Türkiye, Çin, Bangladeş, İran, Moğolistan, Pakistan, Tayland ve Peru'nun da üyesi olduğu Asya Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü'nün (APSCO) Genel Sekreterliğini üstlendi. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Asya Pasifik Uzay İşbirliği Örgütünün 1'inci Olağanüstü toplantısının 30 Ekim 2013 tarihinde Çin'in Başkenti Pekin'de gerçekleştirildiğini belirterek, toplantıya APSCO üyesi 8 ülke temsilcilerinin katıldığını bildirdi. Genel Sekreterlik seçimi için 6 ülkenin aday gösterdiğini, yapılan gizli oylamada en yüksek oyu Türkiye'nin aldığını dile getiren Ergün, Türkiye adına TÜBİTAK BİLGEM Program Yönetimi Ofisi Direktörü Celal Ünver'in APSCO'nun 5 yıl süre ile 2'nci Genel Sekreteri olarak seçildiğini söyledi. Ergün, Genel Sekreter'in örgütte CEO olarak en üst düzey yönetici olduğunu ve Örgütün Uluslararası Sekreteryasının Pekin'de bulunduğunu anlatırken, '2011 yılında Rasat, 2012 yılında Göktürk 2 uydusunu kendi imkanları ile üreten ve yörüngeye oturtarak uzay yarışında ben de varım diyen Türkiye, katılımcı tüm ülkelerin desteğini almıştır' dedi. Celal Ünver, yapılan gizli oylama 691 oy ile en fazla oyu olarak Asya Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü'nün 5 yıl süre ile 2'nci Genel Sekreteri olarak seçildi.

Haberleşme uydusuna başlıyoruz

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, 'Şu anda Türkiye önümüzdeki 10 yıl içerisinde hem haberleşme uydularını yapmayı, hem bunları fırlatmayı, hem de kendi füze savunma sistemleri konusunda kendine özgü teknolojileri geliştirmeyi başarabilecek durumdadır' dedi. 'Parayı verip, başkasından satın alıp, başkasına fırlattırıyordu' ifadelerini kullanan Bakan Ergün şöyle devam etti: 'Ama son yıllarda yaptığımız çalışmalarla Türkiye gözlem uydularını kendisi yapabilen bir ülke haline geldi'

Girişimci fikirlerine piyasa desteği

Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Turhan, sürdürülebilirlik kavramının sadece finansal tablolardaki başarıyla ölçülmediğini dile getirerek, 'Bunun yanında toplumsal ve çevresel sürdürülebilirliğine de bakacağız. Dürüst olacağız. Dürüstlüğü sağlamak için şeffaflık, hesap verme yükümlülüğü gerekiyor. Küreselleşme ile gelişmiş ülkelerin dışındaki ülkelerin üretim kapasitesi arttı. Küreselleşme bizi birbirimize daha çok bağladı' şeklinde konuştu. Katılımcı, açık, özgürlükçü ve başkasına saygılı küresel yapıların kurulması gerektiğini ifade eden Turhan, 'Sermaye piyasalası olmasaydı Apple, Microsoft, Facebook gibi markalarının hiçbiri olmazdı. Sermaye piyasaları parlak fikri olan yeni girişimciye katkı sağlar. Borsa İstanbul olarak sürdürülebilirliğe önem veriyoruz' dedi.

15 Ekim 2013 Salı

Kur’an Kursu Öğrencilerine Neden Paso Verilmez?

Kur’an Kursu Öğrencilerine Neden Paso Verilmez?


Yıllardır Ülkemizde kanayan bir yara var ki o da; Kur’an Kurslarımız ve o Kur’an Kurslarında okuyan hep ikinci sınıf muamelesi gören talebeler.

Türkler İslamiyet ile 640’lı yıllarda tanışalıdan beri İslamiyet’e büyük hizmetler vermişlerdir. O  yıllarda Türklerin azmini ve gayretini gören Abbasi halifeleri (Bilhassa Halife Me’mun)  yavaş yavaş idareye Türkleri de almışlardır.

Çünkü İslamiyet ile tanışan Türkler bu Dinin yayılması ve Allah’a tam teslimiyet için canlarını ve mallarını  bu yolda feda etmişlerdir. İslamiyet’i Peygamberimiz ilk önce ailesine anlatmış. Müminlerin annesi Hz.Hatice validemiz İslam dinini İlk kabul eden hanımlardan olmuştur. Daha sonraları da  diğer yakınlarına anlatmıştır. Rabbımın emri böyleydi.

   O’nun ümmeti olan insanlarda İslamiyet’i ilk önce kendileri ve yakın çevrelerine anlatarak bu dine hizmet etmişlerdir. Bizim insanlarımızda Peygamber metodu olan bu metodu işte taa İslamiyet ile şereflendikleri o 640’lı yıllardan bu tarafa hep uygulamışlardır. Kendilerine ve çocuklarına İslamiyet’i uygulamışlar ve bunun önündeki engelleride kaldırmak için canlarını ve mallarını bu yolda ortaya koymuşlardır.

   Çocuklarına Allah’ı, Peygamberi ve o yolda nasıl gidilmesi lazım geldiğini öğretmişlerdir.

Yıllardır Ülkemizde kanayan  bir yara var ki o da; Kur’an Kurslarımız ve o Kur’an Kurslarında okuyan talebeler hep ikinci sınıf muamelesigörmüşler. Zaman zaman eğitim veren bu Kurslarımız kapatılmış ve buralarda okuyan talebeler mağdur edilmişlerdir.

  Müslümanların sesleri hep kısılmış,bastırılmış,aşağılanmış ve rencide edilmiştir.Herhangi bir  orta okulda veya Lisede okuyan bir talebe bu devletin yanında nasıl yer buluyor kabul görüyorsa Kur’an’a hizmet eden bu talebelerinde öyle kabul görmesi lazımdı. Fakat  Devleti tarafından kabul görmedi ve özellikle hor görüldü bu talebeler.

   Diğer okullarda okuyan öğrencilere tanınan haklar Kur’an Kursu talebelerine  tanınmadı. Âdeta yok sayıldı. Diğer talebelere  verilen öğrenci pasoları Kur’an Kursu talebelerine verilmedi.Onlar talebe olarak kabul edilmedi.Halbu ki ikisi de bu Devletin kurumlarında okuyan ve Resmi Eğitimin uygulandığı  kurumların talebeleri.Fakatbirisi pasolu ve ulaşım araçlarından indirimli olarak faydalanır,diğeri ise var ama yok hükmündedir bu indirimlerden faydalanamaz.

   Bizde diyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti  Devleti tarihi geçmişi, geleneği  ve tecrübesi olan bir Devlettir. Yapılan bu haksız uygulamanın bir an önce kaldırılmasını ve Kur’an Kursu talebelerine de  paso verilmesini istiyoruz. Özellikle Sayın Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan’dan bu işe el atmasını ve sayınKılçdaroğlu’nun da buna destek vereceğini ümit ediyoruz. Baksana  SayınKılıçdaroğlu katıldığı bir iftar yemeğinde  bu konu ile ilgili sorulan bir soruya ;”Tabii ki yardımcı oluruz, biz hiçbir zaman angel olmayız” diye cevap veriyor. Sayın Başbakanım,SayınKılıçdaroğlu adeta sizi göreve çağırıyor.Bizde buradan diyoruz ki “ Lütfen artık bu sıkıntı giderilsin ve bu talebeler artık var sayılsın ve Pasoları ellerine verilsin”

Selam ve Dua ile…
Nail Çelik

7 Ekim 2013 Pazartesi

YOLCU ve KİRALIK TAKSİCİ

İstanbul da Allah cc dostlarından biri takside yolcudur.
Akşam karanlığı çökmüş, yolcumuz bir yere uğrar döner aynı koltuğa oturur.
Oturur oturmaz buda ne koltukta nar ezilmiş;
Şoför: 

 Yau oturduğun yere baksana, arabamı batırdın..... söylenir... ön koltukta şöförün kuruntulu yeyenide.,; laflar...
    ....ve şoför bir bez uzatır.
Yolcu arabaya ve etrafa daha fazla bulaşmasın diye bezi eliyle ıslanmış elbisesine tutarak önce arabadan inmeye çalışırken.
ŞOFÖR arabayı silmesini emreder, bezi elbisesine tuttuğundan yolcuyu kınar aşağılar... ve... yeyen de destekler...
Yolcu durumu kısaca açıklar: elbisesini biraz siler, arabayı da siler, tekrar oturur.. 
Fakat şoför ve yeyen nar için üzüntülü kızgın yolcuya, kineyeli laftır giydirirler.... arkaya dönüp yolcuya acaip çe bakar yeyen
Yolcu,  kendisine bu taksiyi tahsis eden müdürüne mi yoksa her olanı en iyi bilen Rabbine mi aktarsa!...
Yolcu sabır ve metanetle Allah a cc sığınır.
...ve... Yeyene sesini yükselterek, ters ters konuşup bakma dön önüne der.. 
ŞOFÖR: Yeyeni olduğunu söyler ve savunur.  yeyense bu arada yolcudan helallik ister... 
Yolcu olup bitenleri hepten unutur... 
Birkaç gün sonra müdür yine o taksiyi tahsis etmiştir. Yine gece ve  taksinin iç ışıkları yanmıyor  karanlıkta üzerinde bir şeyler olan arka koltuğa diğer yolculer biner ön koltuk bizim Allah cc dostuna kalır.. burada da bir poşet vardır. fark edilir şoför uyarılır
ŞOför: yine azarlayınca...
Yolcu: YA RAB HER İŞ SANA AYAN, BENİ BAĞIŞLA BU YAŞADIKLARIMI BANA MÜKAFAAT LANDIR DER 

Mü min in ferasetinden sakının, çünkü o Allah ın nuruyla bakar. HŞ.

6 Ekim 2013 Pazar

DÜNYANIN EN UZUN İNSANI TIKLA OKU


Sultan Kösen (10 Aralık 1982, Mardin), Guinness Rekorlar Kitabı'na göre yeryüzünün yaşayan en uzun insanı. Boyu 2 metre 51 cm'dir. Aynı zamanda 27,5 cm ile yeryüzünün “en büyük ellerine” ve 36,5 cm ile “en büyük ayaklarına” da (60 numara ayakkabı) sahiptir.
Boyundaki aşırı uzama hipofiz bezindeki aşırı büyüme hormonu salgılayan bir tümöre bağlıdır. Yürümek için koltuk değneği kullanır. 
Kösen üç erkek ve bir kız kardeşi ve ailesi ile birlikte yaşamaktadır. Aile fertlerinin boyları normal sınırlardadır. Okulunu, uzun boyu ve çiftçilik işleri ile uğraştığından tamamlayamamıştır.

1 Ekim 2013 Salı

Domuz eti yedi hayatı karardı

Bilmeden domuz eti yedi hayatı karardı

İZMİR’DE 2004 yılında domuz eti konulan çiğ köfteyi bilmeden yiyen 145 kişiden adliye memuru Alper Özbek, mahkemelerin uyuşmazlığı yüzünden 9 yıldır ceza kararının çıkmasını bekliyor. Alper Özbek’in domuz eti yüzünden “trişinozis” hastalığına yakalandı. Ölümden dönen ve günlerce hastanede kalan Özbek, 2004 yılında ceza davası ile 10 bin TL tazminat davası açtı. Mahkemelerin uyuşmazlığı yüzünden dava 9 yıldır bitmedi.

İzmir’de 2004 yılında domuz eti konulan çiğ köfteyi bilmeden yiyen 145 kişiden adliye memuru Alper Özbek, mahkemelerin uyuşmazlığı yüzünden 9 yıldır ceza kararının çıkmasını bekliyor. Ceza davasının normal sürede bitmediğini belirten Özbek’in avukatı Tufan Aras, “Açtığımız 10 bin TL.’lik tazminat davası da, ceza davasının kararını bekliyor” dedi. Yediği domuz etli çiğ köfte yüzünden ölümden dönen adliye çalışanı Alper Özbek, hem ceza hem de tazminat davası açtı. 2004 yılında Urla Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada mağdur avukatı Tufan Aras, davanın Ağır Ceza’da görülmesini talep ettiler. Avukatın talebini değerlendiren Urla Asliye Ceza Mahkemesi, davanın Ağır Ceza’da görülmesi gerektiği yönündeki talebi haklı bularak görevsizlik kararı verdiler. Dosya bunun üzerine İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Bu kez sanık avukatları, davanın Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmesi konusunda talepte bulundular. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri, sanık avukatların talebini haklı bularak davanın Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmesi gerektiğini belirtip görevsizlik kararı verdi. Her iki mahkemenin arasındaki uyuşmazlık yüzünden bitirilemeyen davaya son noktayı koyan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, davanın Ağır Ceza’da görülmesine karar verdi. Yediği çiğ köfte sonrası yüzünde şişme, kas ağrısı, yorgunluk, ishal gibi şikayetlerle hastaneye giden adliye memuru Alper Özbek’in domuz eti yüzünden “trişinozis” hastalığına yakalandığı anlaşıldı. Ölümden dönen ve günlerce hastanede kalan Özbek, 2004 yılında ceza davası ile 10 bin TL. tazminat davası açtı. Mahkemelerin uyuşmazlığı yüzünden dava 9 yıldır bitmedi.

29 Eylül 2013 Pazar

Kımıldamayın. Para devletindir, ama hayatınız sizindir

Çin’in Guangzhou kentinde bir banka soygunu.
Soygunculardan biri bankadakilere bağırır:

“Kımıldamayın. Para devletindir, ama hayatınız sizindir.”

Herkes sessizce yatar…
Bunun adı “Zihin Değiştirme Kavramı”dır.
Alışılmış düşünce tarzını değiştirmek…

Bu arada müşterilerden bir kadın bir masanın üzerine yatmıştır. Ama bacaklar ortada... Soyguncu bağırır:

“Edebini takın. Bu bir soygun, ırza geçme değil!”

Bunun adı “Profesyonellik”tir. İşin neyse onun üzerinde yoğunlaş!

Soyguncular paraları yüklenip eve kapağı atmışlar. Daha genç olanı (MBA derecelidir) daha yaşlı olanına (ki bu ise 6 yıl ilkokuldan sonra terk):

“Abi, hadi şu paraları sayalım,” der.

Daha yaşlı olanı der ki:

“Çok aptalsın be. Bu kadar para oturup sayılır mı?
Bu akşam zaten TV haberlerinde kaç para çaldığımızı öğreniriz.”

Buna “Deneyim” derler!
Günümüzde deneyim kağıt diplomalardan çok daha önemlidir.


Soyguncular bankadan kaçtıktan sonra Şube Müdürü, Şube Şefine hemen polisi aramasını söylemiş. Şef demiş ki:

“Durun hele Müdürüm. Alacaklarını aldılar. Biz de bir 10 milyon daha alıp daha önce iç ettiğimiz 70 milyon dolara ekleyelim, ne dersiniz?”

Buna “Dalgayı yakalamak” derler.
Berbat bir durumu kendi lehine çevirmektir bu!

Müdür der ki:

“Yahu, her ay bir soygun olsa harika olurdu. Ne eğlenirdik!”

Buna “Sıkıntılardan kurtulmak” derler.
Kişisel mutluluk işinden çok daha önemlidir.


Akşam TV haberleri bankadan 100 milyon dolar çalındığını açıklamış!

Çaldıkları paranın çok daha az olduğu bilen soyguncular oturup saymışlar parayı… Tekrar tekrar saymışlar. Bakmışlar hepi topu 20 milyon! Çok kızmışlar bu işe:

“Biz hayatımızı tehlikeye atıp 20 milyon çalabildik. Banka Müdürü bir el harketiyle 80 milyon götürdü. Galiba soyguncu olmak yerine doğru dürüst eğitim görmek daha iyiymiş!”

Bu “Bilgi altından daha değerlidir” demektir…

Banka Müdürü çok mutludur. Özellikle bir süre önce borsada kaybettiklerini geri alabildiği için.

Buna “Fırsatları kullanmak” derler. Kazanmak için risk almak gerekir.

PEKI, GERÇEK SOYGUNCULAR KIMLER ŞIMDI?

OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ !

26 Eylül 2013 Perşembe

Namaz kıldım diye 6 gün hapis yattım

Namaz kıldım diye 6 gün hapis yattım

28 Şubat Davası sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın "Hiçkimsenin namazına, niyazına, camiye gitmesine karışmadık. Ancak silahlı kuvvetlerin mesai çizelgesine uyulmasını istedik. Oruç tutmak isteyenlere geniş tolerans verirdik" sözleri üzerine izleyici sıralarında bulunan Kerim Sümer adlı kişi "Namaz kıldığım için 6 gün hapse girdim. Yalan söylüyorsunuz" diye bağırdı. Bunun üzerine Sümer, duruşma düzenini bozduğu gerekçesiyle salondan çıkarıldı.

Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada çapraz sorgusu sürdürülen Doğan, müşteki avukatları ile savcının sorularını yanıtladı.

Sorulara geçilmeden önce sanık Şükrü Sarıışık'ın avukatı Ali Fahir Kayacan, müştekilerin henüz müdahil sıfatı almadıklarını kaydederek, avukatların bu aşamada soru sormalarına itirazda bulundu.

Mahkeme heyeti, "CMK'nın 201. maddesine göre vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukatın sanığa doğrudan soru yöneltebileceği" gerekçesiyle itirazı redetti. Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, "Biz kanundan böyle anlıyoruz. Sorulabileceği kanaatindeyiz" dedi.

Bazı müştekilerin avukatı Emrullah Beytar, Doğan'ın "11 Haziran 1997'de brifing verilmediğini" savunduğunu belirtti, ancak dönemin birçok gazetesinde brifing verildiğine ilişkin haberler yayımlandığına dikkati çekti. Beytar, "Bu, bende BÇG'nin birçok eyleminin kayıt altına alınmadığı düşüncesini oluşturdu. Ne diyorsunuz?" diye sordu.

Doğan, soruyu yanıtlamadan önce, müştekilerin şu aşamada soru sorma hakkı bulunmadığını, bununla birlikte kimsenin eteğinde taş kalmaması için soruları yanıtlayacağını bildirdi. Doğan, sonrasında ise "13 Haziran'da brifing verilmediğini söyledim. 11 Haziran'da brifing verildi dedim" ifadesini kullandı.

Beytar'ın, "O dönemde toplumu kutuplaştıran gazete yazılarına karşı, hukukun üstünlüğü adına işlem yaptınız mı?" sorusu üzerine Doğan, "Kişiler, o dönemin iklimi sebebiyle, 'İşler iyi değil, toplumda huzursuzluk vardır' diye abartmışlardır. Asıl bundan rahatsız olanların işlem yapmaları gerekir" dedi.

Doğan, "istihbaratla ilgili bilgileri fişleme amacıyla değil, ilgilileri irticai faaliyetler konusunda bilgilendirmek için istediklerini" savundu.

BÜTÜN GAZETELERİ OKUYACAK ZAMANIM DA YOKTU

Avukat Beytar, Gazeteci İsmet Berkan'ın o dönemde yazdığı "Batı Çalışma Grubu ve Meleklerin Cinsiyeti" başlıklı yazıdan bazı cümleleri özetledikten sonra, "Bu yazıya ne diyorsunuz?" diye sordu.

Doğan, "Dönem içerisinde çok goygoycular çıkmıştır. Söylemediğimiz şeyleri gazetelere nakledenler olmuştur. Bu yazısından dolayı sayın Berkan'ı suçlamıyorum. Burada çalışan (BÇG) toplam 17 kişidir. İsmet Berkan ile ilgili 'Amma da abarttın' diye suç duyurusunda bulunmak benim görevim değil. Kaldı ki bütün gazeteleri okuyacak zamanım da yoktu" diye konuştu.

Müşteki avukatlarından Enis Günay, Refah Partisi'nin iktidara gelmesinden REFAHYOL Hükümetinin istifasına kadar geçen süreçteki önemli olaylara ilişkin, "Hepsi tesadüf mü, yoksa BÇG'nin etkisi var mı?" diye sordu.

Genelkurmay Harekat Başkanlığında emrinde çalışan Refah Partisi Milletvekili Turan Özçelik'in bir gün yanına geldiğini, beraber yemek yediklerini, konuştuklarını ve ne düşündüklerini anlattıklarını ifade eden Doğan şunları söyledi:

"BÇG 10 Nisan'da kuruluyor. Sizin bundan önceki süreçle nasıl bağlantı kurduğunuzu anlamadım. Siyasi iktidar kurtlar sofrasıdır, mücadele vardır. Partiler birbirlerinin açıklarını aramak için dalaşırlar.

O dönemdeki koalisyon iktidara geldikten sonraki olayları kronolojik olarak anlattım. Bunlar olduğunda Çetin Doğan ortalıkta değil, daha orkestra şefi değil. Biz düşman değiliz, kardeşiz. Aynı ülkedeyiz. Sizin dini inançlarınız olabilir. Saygı duyuyorum. Siz de benim inançlarıma saygı duyun. İnançlarınız uğruna dünyayı değiştirmeye, ülkeyi değiştirmeye kalkmayın. Sadece bu ülkeyi nasıl daha iyi yönetiriz, bunun üzerinde kalın. Hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Tam bağımsızlığı, ülkenin gelişmesini istiyoruz. Farklılıklarımız olabilir. Ama eşeğin kendisi dururken, gölgesiyle savaşmayalım."

"NAMAZINA, NİYAZINA, CAMİYE GİTMESİNE KARIŞMADIK"

Doğan, Refah Partili bazı milletvekillerinin avukatı İsmail Aydos'un "(Mütedeyyin insanlara değil; siyasal İslama, İslam'ın siyasete ve ticarete alet edilmesine karşıyız) diyorsunuz. Mütedeyyin İslam ile siyasi İslam'ı ayırma yetkisi kimdedir?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Bu konuda ayrım yapmak, kriter çizmek, şu kıyafet şöyle böyle olsun demek yetkisine ben sahip olmadığım gibi, kimse de değil. Buna anayasal kuruluşlar karar verir. Türban o dönemde üniversitelerde ve resmi kurumlarda yasak edilmiştir. Bunun dışında bir yasağı öngörmedik. Bir de pek uygulanmayan kıyafet kanunumuz vardır. Nelerin giyilmeyeceği kanunumuzda vardır. O dönemde ellerinde sopalarla kendilerini bir tarikattan sayanlar, bize göre irticanın tam kaynağıdır. Mütedeyyin insanları rahatsız etmemek için bir çalışma da başlamıştı. Ama benim dönemimde tamamlanamadı. Sonra ne oldu bilmiyorum.

Hiçkimsenin namazına, niyazına, camiye gitmesine karışmadık. Ancak silahlı kuvvetlerin mesai çizelgesine uyulmasını istedik. Oruç tutmak isteyenlere geniş tolerans verirdik. Ne yaptık? Sahur, oruç bozma, yemek saatlerini düzenledik. Çok samimi olarak söyleyeyim, 1960'lı yıllarda terhis olan askerlere mevlid okuturduk. Ama toplum öyle bir gerildi ki, gerilimin önüne geçilmesi için ne olması gerektiğini söyledim. Hiçbir zaman iman ve itikata ilişkin şeyler sorgulanamaz."

İZLEYİCİ DIŞARI ÇIKARILDI

Doğan'ın bu sözleri üzerine izleyici sıralarında bulunan Kerim Sümer adlı kişi "Namaz kıldığım için 6 gün hapse girdim. Yalan söylüyorsunuz" diye bağırdı.

Sanık yakınları ise Sümer'e, "Başka suçlarını söyle, başka suçlarını" dedi.

Sümer, bunun üzerine, "Hiçbir suçum yoktu. Tertemiz görev yaptım" diye konuştu.

Sümer, duruşma düzenini bozduğu gerekçesiyle salondan çıkarıldı.

"KENDİMİ KIZILAY MEYDANI'NDA YAKARIM"

Avukat Aydos, Doğan'a, "Bu dönemi birlikte yaşadık. Birbirimizi kandırmayalım, başımızı kuma gömmeyelim. Bizce mağduriyetlerin sebebi BÇG'dir. Garnizon dışında bütün sosyal hayata, okullara, camilere, şirketlere katıldınız. Ben, şerefli bir Türk vatandaşı olarak şerefle askerliğimi yaptım. Ben çok iyi biliyorum ki bir asker mevzuatta olmayan hiçbir şeyi yapmaz. Bu tasarruflarla ilgili bir mevzuat var mıdır?" sorusunu yöneltti.

Doğan, böyle bir mevzuat olmadığını ifade ederek, "Garnizon dışı dediniz, şirketler dediniz. Böyle olaylara müdahale ettiğimizi gösteren bir belge bulursanız, kendimi Kızılay Meydanı'nda yakarım" dedi.

Toplumun her reaksiyonunun BÇG'ye bağlanmaması gerektiğini söyleyen Doğan, "Birileri işten alınmışsa, Sincan Belediye Başkanı görevden alınmışsa bunu biz almadık. Onun hakkında suç duyurusunda bile biz bulunmadık. Toplumdaki her reaksiyonu 17 kişilik grubun yaptığınızı düşünüyorsanız biz mucizeler yaratmışız. Bir devri tartışmayın" ifadelerini kullandı.

Çetin Doğan, bir başka soruya verdiği yanıtta, BÇG'den hiçbir el yazılı ve imzasız emir çıkmadığını söyledi.

Şevket Kazan'ın avukatı Yılmaz Bölükbaşı'nın "O dönemde iktidar olan Sayın Necmettin Erbakan'ın, Refah Partisi'ne karşı istihbarat birimi oluşturulması ve sivil toplum kuruluşlarının, basının yönlendirilmesi konusunda BÇG'ye talimat vermesi gerçekle bağdaşır mı?" sorusu üzerine Doğan, BÇG'de mahkemelerin ve basının yönlendirilmesi için bir bölüm olmadığını ifade ederek, bilginin yanlış olduğunu kaydetti.

"BAŞBAKAN ÇEVİK PAŞA'YI SEVİYORUM DİYE MESAJ GÖNDERDİ"

Doğan, ardından, "Başbakan, 'Çevik Paşa'yı çok seviyorum' diye birkaç kez mesaj gönderdi. Bunu ayrıca ifade edeyim" dedi.

Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, "Birçok subay ve astsubay TSK'yla ilişiği devrim yanlısı İslami görüş mensubu olmak, yıkıcılık, bölücülük gibi ağır ithamlarla kesilmiştir. Ancak neden savcılıklara suç duyurusunda bulunulmamıştır?" diye sordu.

Doğan, "BÇG'nin, TSK'dan ayrılan personelin işlemlerinde hiç yer almadığını" belirterek, şöyle devam etti:

"Buna ilişkin yönergeler vardır. Silahlı Kuvvetlerin ana prensiplerine uymayan personelin şura kararıyla ayrılması usul haline gelmiştir. Kim ağır ithamda kalmış, kim ne yapmış bilgim yok. Girdiğim bir şurada, astsubay olan bir kişinin imam olduğunu, binbaşı rütbesindeki bir kişinin de onun müridi olduğunun izah edildiğini biliyorum."

Savcı Çetin ile Doğan arasında ardından şu diyalog geçti:

Çetin: TSK'dan atılma konusu BÇG'nin 7 Nisan 1997 tarihli belgesinde geçiyor.

Doğan: Böyle bir belge yok.

Çetin: Yıkıcılık, bölücülük, İslami örgüt mensubu olmak gibi suç olarak kabul edilen bir tespit yapılmışsa, bu mutlaka adli yargı konusu yapılmalıydı.

Doğan: İddianamede yazılan konular yanlış, çarpıtılmış, eksik, yanlış yönlendirilmiş.

Çetin: Söylediğimiz konular atılan kişilerin şahsi dosyalarından alınmıştır.

Doğan: BÇG ile ilgisi var mı o belgelerin?

Çetin: Aktarılan bilgiler, tutanak haline getirilen kararlardan, onlar da şahsi dosyalardan alınmıştır.

Doğan: Bunun atılı suçla ne ilgisi var?

Çetin: BÇG belgelerinde irticaya karışan personelin temizlenmesinden bahsediyorum. Konu anlaşılmıştır.

Duruşmaya daha sonra öğle arası verildi.

ALINTI

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.

selmun aleyküm