REKLAM

AYET-İ KERİME

31 Mart 2013 Pazar

NERDEN BESLİYORLAR DÜŞÜNDÜNMÜ? 1 NİSANI

1 Nisan şakasının tarihçesi:

 1564 yılında Fransa kralı IX. Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının 1. gününe aldı. Daha önce Avrupa'da yaygın olan yıl başlangıcı 25 Mart'tı. O zamandaki iletişim şartlarıyla Charles'in bu kararı fazla yayılmadı. Duyanlar ise protesto amaçlı eski adetlerine devam ettiler. 1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler. 1 Nisan'a "aptallar günü" adını verdiler. Bu günde herkese süpriz hediyeler verdiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kültürlerinin bir parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya bir şaka günü olarak yayıldı

15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu İspanya daki Endülüs  Müslümanlarının son kalesini kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle, kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir.

En sonunda 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kur an bir elinde İncil;  Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım der. Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler.

Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı, Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir.

Bunun üzerine Müslümanlar Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz... dediklerinde Haçlı ordusu komutanı Benim sözüm size dün akşam içindi, bugün için size bir sözüm yoktur diye cevap verir ve BÜTÜN MÜSLÜMANLAR ORADA ŞEHİT EDİLİR.

Nereden geldiğini bilelim.

30 Mart 2013 Cumartesi

TATBİKATTA YANDI ÜÇ AY SONRA ÖLDÜ


Çok Programlı Lisesi'nin bahçesinde yangın genelgesi kapsamında yangın tatbikatı yapıldı. Öğretmen ve okul yöneticileri, okul bahçesine toplanan tahtaları tiner dökerek tutuşturdu. Yangın sönmek üzereyken okulda yangın tatbikatı yapıldığına ilişkin fotoğraf çekmedikleri için sönmek üzere olan ateş tekrar alevlendirilmek istendi. Bu sırada öğrencilerden birinin talimata ateşin üzerine 18 kiloluk tenekeden tiner dökmesiyle ortalık bir anda savaş alanına döndü. Tiner tenekesinin patlamasıyla birlikte öğrencilerden ikisi alev topuna döndü. Bu sırada yangın tatbikatını izleyen diğer öğrenci ve öğretmenler sağa sola koşturmaya başladı. Alev topuna dönen öğrenci ise alevler arasında okula doğru koştu. öğrencinin alevli halini gören bir öğretmen ve öğrenciler ise okulun duvarında asılı olan ve boş olduğu iddia edilen yangın tüpüyle birlikte yanan öğrencinin peşinden koştu. Okulun lavabosuna girerek kendisini söndürmeye çalışan öğrencinin her yeri yanarken, okul yöneticilerinin yanan öğrenciyi yürüterek dışarı çıkarmaları dikkat çekti...
Okul bahçesinde yapılan yangın tatbikatı öncesinde olay yerinde bulunması gereken ambulans ve itfaiyenin, olmadığı ikisi ağır olmak üzere 11 öğrenci yaralandı. İlk müdahalesi en yakın hastahanelerden sonra Sağlık Bakanlığına ait ambulans uçakla Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Akgün, burada yanık ünitesi yoğun bakımına alındı. Tedaviye başta olumlu cevap verip 89 gün sonra yürümeye başlayan Onur Zeki Akgün, bir süre sonra hayatını kaybetti.
Haklarında dava açılan öğretmen ve okul müdürleri birbirlerini suçladı.
Mahkeme heyeti, verdiği ara kararda dosyanın Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine hükmetti. Sivil savunma uzmanı ve hukukçulardan oluşan 3 kişilik heyet, yangın tatbikatı esnasında kusuru olanları tespit edecek.
ÜÇ AYLIK TEDAVİ DENEN SÜRE KUSURLULARIDA ARAŞTIRILACAKMI??
YOKSA KILIF TAMAM VE SON NOKTAMI...

26 Mart 2013 Salı

JAPON LEYKO HANIM'IN MÜSLÜMANLIĞI

Müslüman olan japon kardeşimiz...

-Müslüman olmaya ne zaman karar verdiniz?

İslam'ın hakikat olduğunu anlamama rağmen Müslüman olmaya hemen karar vermedim.

-Niçin?

Kendimi İslam'a girmek için hazır hissetmiyordum. Çünkü Müslüman olmaya karar verdiğimde yeni bir hayata adım atacaktım ve yıllardır sürdürdüğüm alışkanlıklarımın bir çoğunu terk etmem gerekecekti. Kur'an okuduktan sonra İslam'la ilgili araştırmalarımı daha da arttırdım.
Özellikle hadis kitapları beni İslam'a hazırladılar. Hadisler sayesinde eski alışkanlıklarımın yerini alacak yeni alışkanlıklar edindim 6 ay kadar süren bu araştırma sürecinin ardından Tokyo'daki İslam Merkezi'ne giderek Kelime-i Şehadet getirdim ve Müslüman oldum.

-Müslüman olduktan ne kadar zaman sonra örtündünüz?

Kelime-i Şehadet getirdikten hemen sonra örtündüm ve örtümü bir daha çıkarmadım. Hatta Müslüman olduktan bir gün sonra çalıştığım şirkete başım örtülü bir şekilde gittim. Şirketin müdürü başörtülü bir şekilde çalışamayacağımı söyledi, ben de hemen şirketten istifa ettim.

-İşsiz kalınca üzülmediniz mi?

Hayır Çünkü kalbimde Allah ,a karşı büyük bir iman oluşmuştu Ona tevekkül ediyordum ve Allah'ın beni yalnız bırakmayacağını biliyordum Allah'a iman etmiştim ve ne olursa olsun onun bana emrettiği gibi bir hayat sürmeye karar vermiştim.
Daha sonra da başörtülü olarak çalışabileceğim başka bir şirkette işe başladım Müslüman olduktan sonra kendimi yeniden doğmuş gibi hissetmeye başlamıştım .
Bu his beni hiçbir zaman terk etmedi.

“BAŞÖRTÜM HERŞEYİM”

-Başörtüsü sizin için ne anlama geliyor?

Başörtüsü benim her şeyim Örtüm başımda olduğu zaman Allah,ın bana olan şefkat ve sevgisinin daha fazla arttığını hissediyorum.

-İslam'a girdikten sonra Müslümanlarla ilgili hayal kırıklıklarınız oldu mu?

Evet, hem de çok… Bazı Müslümanların İslam'ın emirlerini yerine
getirmemeleri beni çok şaşırttı, hatta bu durum nedeniyle bir çok kez ağladığımı hatırlıyorum Müslümanlar İslam'ı çok iyi yaşamasalar da İslam'a ve Peygamber efendimize karşı içimde çok büyük bir sevgi var.
Bir de Hz Hatice'yi çok seviyorum ve elimden geldiği kadar Hz
Hatice'yi kendime örnek almaya çalışıyorum.

-Japonya'da İslam'a olan ilgi şu an ne durumda?

Allah 'a şükür çok iyi İslam Merkezi'nden aldığım bilgilere göre her gün en az 5 Japon Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oluyormuş.
Önümüzdeki yıllar bu sayının daha da fazla artacağını düşünüyoruz.
-Siz, bir başkasının İslam'a girmesine vesile oldunuz mu?

Evet İki Japon Arkadaşım benim davetimle İslam'a girdiler Bir arkadaşım Ayet, diğer arkadaşım da Zeki ismini aldılar
-Tekrar Japonya'ya dönmeyi düşünüyor musunuz?

2 sene daha Şam'da kalıp Arapçayı öğrendikten sonra Japonya'ya geri döneceğim Çünkü Japonların İslam'ı iyi bilen davetçilere ihtiyacı var.

GEYİKLİ BABA ile ORHAN GAZİ


GEYİKLİ BABA ile ORHAN GAZİ

Orhan Gazi gittiği yerlerde garipleri ve derviş kişileri arayıp sorardı. Bir gün, İnegöl'de bulunan baba dostu Korkut Alp O'na haber göndererek,

- "Keşiş Dağı çevresinde geyiklerle gezip söyleşen ve Geyikli Baba adıyla anılan bir devrişin olduğunu" bildirdi.

Orhan Gazi hemen adamlarını gönderip Geyikli Baba'yı davet etti ama o mübarek zat bu daveti kabul etmedi.

Orhan Gazi adamlarını tekrar gönderip sebebini sorunca Geyikli Baba şu cevabı verdi:

"- Dervişler kalp ve göz ehli olurlar da her işin zamanını gözetirler. Vakti gelince davete uyarlar ki, gittikleri zaman duaları makbul ola!"

Günlerden bir gün, Geyikli Baba kavak ağaçlarından birini köküyle birlikte sökerek Bursa'nın yolunu tuttu; sarayın avlusuna girdi ve kapının iç tarafına bu ağacı dikmeye başladı. Durumdan haberdar edilen Orhan Gazi oraya geldiğinde ağaç dikilmişti. Derviş şöyle seslendi:

"- Bu ağaç bizim hediyemizdir ve burada durdukça dervişlerin duası sana ve soyuna makbuldür!"

Sonra durup duasını yaptı ve geldiği yere doğru gitmeye başladı. Arkasından koşup yanına varan Orhan Gazi ile aralarında şöyle bir konuşma oldu:

"- Derviş Koca! Şu eyleştiğin, dağında dolaştığın İnegöl yöresi senin olsun!"

"- Mal da, mülk de Allah'ındır Bey! O. ehline verir. Biz mal ve mülk ehli değiliz."

"- Peki, mal ve mülk ehli kimlerdir?"

"- Hak Teala, dünya mülkünü senin gibi hanlara ısmarladı. Malı da iş ehline ısmarladı ki, kulları birbirleriyle işlerini göreler."

"- Derviş Koca, benim sözümü de tutsan ne olur? Arkadaşların için şöyle bir parçacık yer de mi kabul etmezsin?"

"- Peki, kalbin kırılmasın Bey! Şu tepecikten berisi dervişlerin avlusu olsun, yeter!"

Orhan Gazi oldukça rahatlamış olarak geri döndü. Geyikli Baba öldükten sonra kabrinin üstüne bir türbe, yanına da bir tekke ile mescid yaptırdı.

Geyikli Baba'nın saray avlusuna diktiği kavak ağacı gelen her padişah tarafından korunup gözetilerek ulu bir ağaç oldu.

"Geyikli Baba Tekkesi" de o gün bu gün varlığını korudu ve hep ziyaret edildi.

KAYNAK: Yeni Osmanlılar Derneği Web Sayfası

NİYETLER NE DERECE ÖNEMLİ


İnsanların her devirde bişeylere taptığı hepimizce malumdur. Yİne insanlerın sapıtıp da epeyce yaşlı bir ağaca taptıklarını duyan abidin biri hemen eline bir balta alır ve o ağacı allah rızası için kesecem der ve yola koyulur.bu abid yolda yürürken şeytan yoluna çıkar ve ey abid nereye der.abidde ileride bir ağaç var insanlar ona tapıyorlar ben de allah için onu kesmeğe gidiyorum der.şeytan ise hayır onu kesemessin izin vermem der.abid hayır kesecem der vel hasıl aralarında münakaşa başlar birbirleriyle kavgaya tutuşurlar üç defa üst üste abid şeytanı yere çalar.şeytan bakar ki güç yetiremiyor.
ey abid der ben sana her gün bir altın yatağının altına koyacam.sen de o ağacı kesmekten vaz geç.abit biraz tereddüt ettikten sonra altınların cazibesine dayanamaz ve teklifi kabul eder.abid evine gelir yatar sabah kalkınca hemen yastığının altına bakarki bir altın var ertesi gün yine altın var.üçüncü gün yine bakar ki altını göremez.abid bu şeytan beni kandırdı der baltayı kaptığı gibi yola çıkar.yine şeytan aynı yerde abidin yoluna çıkar nereye gidiyorsun ey abid der.o ağacı kesmeye gidiyorum der.şeytan hayır izin vermem der abid hayır kesecem der şeytan izin vermem der velhasıl yine kavgaya tutuşurlar.bu defa üç kez üst üste şeytan abidi yener.abid de ey melun şeytan geçen ben seni yendim ama şimdi güç yetiremiyorum neden acaba der.şeytanda abide şu cevabı verir.ey dünya malına aldanan abid.geçen ağacı kesmeye gittiğinde niyetin allah rızası için di ama bu gün ağacı allah rızası için kesmeye gelmedin sana altın vermedim diye geldin.yani kendi nefsin için geldin allah da sana yardım etmedi.
RABBİM BİZLERİN NİYETİNİ HALİS KILSIN İNŞALLAH.DÜNYA SEVGİSİNİ KALBİMİZDEN ÇIKARTSIN. İBADETLERİMİZİ BİZE ŞİRİN KOLAY KILSIN İNŞALLAH.HAMD ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAHA MAHSUSTUR SELAT SELAM HABİBİNE

KAZ YOLUNMUŞ! ESKİCİDE YOLMUŞ.

 Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri ~ ~
 IV.Murat ve Derici ~ Bir gün 4. Murat Sadrazamıyla birlikte tebdil-i kıyafet gezerken bir deri dükkanın önünde dururlar. Dükkan son derece kötü bir durumdaydı ve dericinin hali ise içler acısıydı. İhtiyar derici sandalyesini çekmiş dükkanın önünde oturmaktadır. Padişah: Selamün Aleyküm derici der. Derici şöyle gelenlere göz atar ve hemen toparlanarak: -Aleyküm Selam Ya Cihan-ı Serdar der Padişah: Yazı Kışa hiç katmadın mı? Derici : Kattım ama hiç bir şey tutturamadım der.. Padişah: Peki geceleri hiç çalışmadın mı? Derici: Çalıştım ama el aldı der. Peki der Padişah sana bir kaz göndersem yolar mısın? Derici yolarım der hem de hiç bağırtmadan.. Padişah dericinin yanından ayrılarak saraya döner. Sadrazam dayanamaz.. Haşmetlim der derici ile yaptığınız konuşmadan hiçbir şey anlamadım. Padişah kızar Sadrazama dönerek.- Sen nasıl sadrazamsın der ne demek bir şey anlamadım. Derhal o dericinin yanına gideceksin ve ne konuştuğumuzu anlayacaksın. Eğer anlamazsan tez zamanda kelleni vurdururum der. Korkuya kapılan sadrazam soluğu dericinin yanında alır. Derici sadrazamın koşarak geldiğini görünce doğrularak. —Hoş geldin der. Sadrazam – Çabuk bana Padişahla ne konuştuğunuzu anlat der Derici- Anlatırım ama bir kese altın vereceksin der Sadrazam kelle korkusuyla kabul eder ve sorar —Söyle bakalım gelenin padişah olduğunu nasıl anladın? Derici- Padişah kılık değiştirmişti ama yeleğini değiştirmeyi herhalde unuttu üzerinde öyle kıymetli deriden yapılmış bir yelek vardı ki o yeleği ancak padişahlar giyebilirdi Peki der sadrazam Yazı kış katmadın mı ne demek? Derici- Anlatırım ama bir kese altın daha vereceksin der Sadrazam mecburen kabul eder. Derici- Padişah yazı kışa katmadın diye sordu yani yaz kış çalışıp kazanmadın mı ki sen ve dükkânın bu haldesiniz dedi bende çalıştım ama hiçbir şey tutturamadım dedim Peki der Sadrazam. Geceleri hiç çalışmadın mı? Diye sordu Derici -Anlatırım ama bir kese altın daha vereceksin der. Sadrazam biraz da kızarak kabul etmek zorunda kalır. Derici -Yani padişah geceleri çalışıp çocuk filan yapmadın mı özellikle oğlun yok muydu sana yardım edecek demek istedi. Bende yaptım ama oğlum olmadı kızlarım oldu onları da elin oğlu aldı dedim… Peki der sadrazam Padişah sana bir kaz yollasam yolar mısın dedi o ne demek?.. İhtiyar derici elindeki altın keselerini şöyle hafifçe havaya atıp tuttuktan sonra… Eeeee.. Onu da artık sen anla sadrazamım demiş…

24 Mart 2013 Pazar

KOCASI İZİN VERMEDİĞİ İÇİN ALT KATTA HASTA BABASININ YANINA


KOCASI İZİN VERMEDİĞİ İÇİN ALT KATTA HASTA BABASININ YANINA ÖLMESİNE RAĞMEN İNMEYEN KADIN KOCASINA İTAAT ETTİĞİ İÇİN CENNETLİK OLMUŞ





Bu uydurma izahlarla kendi görüşlerini ve kadınlara olan aşırı kıskançlıklarını dîni bir buyruğa çevirip, topluma dini bu şekilde sunanlar, dinsizlerin dinimize saldırısı için ortam hazırlamışlar ve birçok kimsenin dinimize olan inancının sarsılmasına sebep olmuşlardır. Halkımızın bir kısmı ise bu izahları gösterip dinimize saldıranlara kızmakta, fakat bu izahları yapanları,din adamı sayıp  işine geldiğince almaktadırlar
    KOCASI İZİN VERMEDİĞİ İÇİN ALT KATTA HASTA BABASININ YANINA ÖLMESİNE RAĞMEN İNMEYEN KADIN KOCASINA İTAAT ETTİĞİ İÇİN CENNETLİK OLMUŞ
 ......GİBİ KADINI KÖLE YAPAN UYDURMALAR
...(Halbuki Üveysi Karani peygamberimizi evde bulamayınca annesinden aldığı izin ile hareket ederek dönüp gidiyor! Ebeveynin emrine bak ki;  koca kim oluyorki peygamberdendemi üstünki babası ölüyor o, halendaha kocaya itaatten dem vuruyor hem o, kayın baba değilmi  bu durumda ikiside karı koca babaya asilikten cehenemlik olduğu gerçeği niye söylenmiyor?) 

KADININ EN MAKBULÜ KOYUN CİNSİDİR

Kadın sekiz sıfatlıdır:

1-Giyim kuşam hevesinden maymun.

2-Fakir düşmeye razı olmadığından köpek.

3-Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan.

4-Gece gündüz koğuculuk yaptığından akrep.

5-Evden eşya sattığından fare.

6-Erkeklere hile kurduğundan tilki.

7-Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur. 
-----------KADINA BÖYLE BAKAN YADA BÖYLE OLAN KADINLARDAN CENNET AYAKLARININ ALTINDA ANNE OLURMU?........
İTAAT ALLAH İÇİN VE EMRETTİĞİ ÖLÇÜDE YAPILIR
EBEVEYNE ÖF BİLE DİYEMESSİN DİYE AYET VAR
........EŞLER ARASINDA İSE EDEP SINIRI KALKAR ÖZEL HALE DÖNÜŞÜR VE SAYGIDA SEVGİDE KARŞILIKLI DEĞERDEDİR SON SÖZ KOCAYA VERİLMİŞTİR O,KADAR
EBEYN İLE MAL AYRIMI YOKTUR AMA EŞLERDE VARDIR
EŞLER NİKAHLA AKIL-RUH-KALP.. DEĞİL SADECE BEDENLERİNDEN FAYDALANMAYI BAĞLAR VE YİNE TALAKLA HERŞEY BİTER...
AMMA EBEVEYN HER DURUMDA BAĞLANTIDADIR ÖLDÜKTEN SONRA DAHİ ANA-BABADIR!
Mü'minler nazarında aile, toplumun en hayatî bir parçası ve milletin de ilk nüvesidir. Dolayısıyla o, ne bir kuluçka makinesi ne de cismanî arzuların tatmin vasıtasıdır. Aile, kutsal bir müessesedir; kutsiyetinin en belirgin çizgisi de nikâhtır. İslam, "nikâh" adı altındaki meşru birleşmeyi sağlam bir milletin temeli ve esası kabul etmiştir. Bununla beraber, maksatsız, gayesiz ve gelişigüzel evlilikler meşru sınırları zorlayacağından dolayı, yüce dinimiz, nikâhı da bir kısım gaye ve hedeflere bağlamıştır.
MÜSLÜMAN GÖRÜNÜP GİZLİCE ÇOCUĞU ENGELLEYEN HATTA RAHİMLERDE ÇOCUKLARI ÖLDÜREN ÖLDÜRTEN BEYNİ KÜRTAJLIKLAR YOK DEĞİL....


bÖYLESİNE ZAVALLICA İFTİRALAR UYDURACAĞINA YADA UYDURULMUŞU YAYACAĞINA ŞU HADİSİ ŞERİFİ UYGULASANA;,, 
 Abdullah İbni Mes'ûd (ra)' ın yanına gitmiştik. O bize şunları söyledi:
Dostlar! Bilen, bildiğini söylesin. Bilmeyen de "Allah bilir " desin. Zira insanın bilmediği konuda "Allah bilir" demesi de bir ilimdir. Allah Teâlâ, Peygamber'i sallallahu aleyhi ve sellem'e şöyle buyurmuştur: "De ki: Kur'ân'ı tebliğden ötürü sizden bir ücret istemiyorum. Ben, kendiliğinden bir şeyler uydurup size dayatmak isteyen biri de değilim. [Buhârî, Tefsîru sûre (30, 38]...

AZRAİL as.VARMI? YADA NASIL?....


AZRAİL as.VARMI? YADA NASIL?....


Ölüm meleğinin adı 'Azrail' Kur'an veya hadislerde geçiyor mu?
Azrail ismi ne Kur'an ne de hadislerde geçmiyormuş, geçen sadece ''malekül mevt' miş!..

Kur’an’da "Azrail" ismi geçmemektedir. Ruhların kabz edilmesi / canların alınması hususu, Kur’an’da değişik ifadelerle dile getirilmiştir:

Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ حٖينَ مَوْتِهَا وَالَّتٖى لَمْ تَمُتْ فٖى مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتٖى قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰى اِلٰى اَجَلٍ مُسَمًّى اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
ZÜMER 42.

De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”
قُلْ يَتَوَفّٰیكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذٖى وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ
SEC

Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.
اِنَّ الَّذٖينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰئِكَةُ ظَالِمٖی اَنْفُسِهِمْ قَالُوا فٖيمَ كُنْتُمْ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفٖينَ فِى الْاَرْضِ قَالُوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا فٖيهَا فَاُولٰئِكَ مَاْوٰیهُمْ جَهَنَّمُ وَسَاءَتْ مَصٖيرًا
NİSA 97.

Bu ayetlerde ruhları alanın Allah, ölüm meleği ve (çoğul olarak) melekler olduğu ifade edilmiştir.

Bunun anlamı şudur: Gerçekte ölümün yaratıcısı Allah’tır. Sebepler dairesinde ölüm işini gerçekleştiren ekibin başı ölüm meleğidir. Diğer bazı melekler ise ölüm meleğinin yardımcılarıdır. (bk. Razî tefsiri, XI/11. Arıca bk. B. S. Nursi, Mektubat, s.351-53).

Fahreddin Razî “Hz. İsrafil ile Hz. Azrail adlı meleklerin varlığı haberlerle sabittir. Ayrıca canları alan meleğin Azrail olduğunu gösteren haberler de vardır.” diyerek, Azrail isminin haber / hadisle sabit olduğunu ifade etmiştir. (Razî Tefsiri, II/162).

Suyutî’nin Ebu’ş-Şeyh’den aktardığı bir hadise göre, kıyamet günü Allah dört büyük meleği isimleriyle çağıracak ve görevlerini yapıp yapmadıklarını soracaktır. Bu arada “Ey Azrail! Gel bakalım, sen görevini nasıl yaptın?”(Suyutî, IV/191-el-mektebe eş-şamile-) diye buyuracaktır. Azrail ismini açıkça anacaktır.

Aynı eserde, Hz. Eşas b. Şuayb’in de ölüm meleğini Azrail olarak adlandırdığı bildirilmektedir. (a.g.e, VII/108; Azrail ismiyle ilgili rivayetler için bk. Ebu’l-Leys Semerkandi, Hakaiku’d-dekaik, s. 507)

Secde Suresinin 32/11. ayetinde müfesirlerin büyük bir kısmı ölüm meleğini Azrail ismiyle anmışlardır. Bütün bu allamelerin dayandıkları bir delil olmasaydı, ölüm meleğini Azrail ismiyle tefsir etmezlerdi.

DÖRT BÜYÜK MELEK  DEDİKLERİNE GÖRE ,,

ANAYA-BABAYA ALLAH A cc İSYAN EDENLERİNE!! CENNET KAZANDIRAN


ANAYA-BABAYA ALLAH A cc İSYAN EDENLERİNE!! CENNET KAZANDIRAN, KADINI MAL-META GİBİ ELE ALIP ESİR EDEN BU İFTİRACILAR BU SUÇLARINI İŞLEYİP BELGELEDİLER HEMDE YÜKSEK İSLAMİ İLİM ALMIŞ VE HAFIZ OLMUŞ BAYANA BUNU YAPTILAR;; ÇOCUKLARINI KURANLA YETİŞTİRMİŞ ALİM BİR BABANIN KIZINA HİLELİ TALİP OLUP HAFIZ MÜRİDLERİNE NİKAHLADIKTAN SONRA İŞİ İHANETLE SONUÇLANDIRMIŞ OLARAK BÖYLECE BELGELENDİLER ... BU DURUMU BABA-ANA-KARDEŞ.... TEK HAKİM ALLAH A cc DAVA ETTİ...


Son dönemlerde artan kadın cinayetlerine duyarsız kalmamak, yanlışları bir nebze olsun Allah cc rızası için işlemek vicdani bir sorumluluktur.
Bu amaç belki değerleri ve bedenleri param parça eden “cinnet” hallerinin tamirine katkı sağlar.

Öncelikle her iki tarafa da sorularım var. Hem değerlerini yitirmiş, “düşünce ve iman omurgası” felç olmuş erkeğe hem de aynı yolda ilerleyerek erkeğinin saygısını yitirmiş, yitirdiği için de karşı taraftakinin gözünde, algısını “kanayaklı esir” durumuna taşımış kadına.

 O erkeğe sorum şudur. Ne oldu da tarihte çok değer verdiğin hatta eski destanlarında “mukaddes evladımın anası” dediğin, “soyunun bereket kaynağı” olarak gördüğün, antlaşmalara ortak imza koyduğun o mümtaz kadına olan sabrını, sevgini ve saygını kaybettin. Öylesine kaybettin ki haberlerden gördüğümüze göre öfken ve kinin onu acımadan, canice öldürme noktasına kadar ulaştı?

Ve ey o kadın! Peki, ya sen! Nelerini yitirdin ki her zorlukta yanında durduğun, hatta savaşlara birlikte katılıp istiklalini kurtardığın erkeğine karşı daha az sabırlı ve daha az meşakkat çeker hale geldin. Hatırlatayım senin erkeğin, tarihte sana çok değer verirdi.

Avrupa da ki kadın, doğuştan suçlandığı için kocasıyla aynı sofrada yemek dahi yiyemezdi. Avrupa da kadınlar bu suçlu görülme inancından dolayı 1509 Yılına kadar İncil’e el dahi süremezlerdi. Kocasının haklı ya da haksız her dediğini yerine getirmek zorundalardı.

Oysa sen çok değer görüyordun, dinleniyordun. Yoksa bu tüketim kültürü ve onun getirdiği yozlaşma mı seni beklentisi yüksek bir kimliğe taşıdı? olduğunda şükretmeyi, olmadığında sabretmeyi insanlığa sen öğretmemiş miydin?
Bu millet her dönemde kadınıyla erkeğiyle birbirinin alternatifi olarak değil, tamamlayıcısı olarak yaşamayı bilmiştir. Sahip olduğu inançtan ötürü en yüksek payeyi alan bizim kadınımız, “Cennet anaların ayağı altındadır.” şerefiyle şereflenirken, bu payeye bütün inançlı erkekler selam durmasını da iyi bilmişlerdir.

Oysa Napolyon “Nasıl bir armut ağacı, sahibine armut veriyorsa, kadın da kendisine çocuk verdiği erkeğinin malıdır.” diyordu. Ey erkeğine saygısını yitirmiş kadın! Senin erkeğin, tarihinin hiç bir döneminde sana bu denli “aşağılayıcı” bir gözle bakmadı.

Din adına din düşmanı fasık-münafıklarsa bulundukları şehlik-elebaşılık sevyelerini kullanarak hadis diye İslam a- Resulullah a sav iftiralarda bulunmuşlar ve bulunmaktalar.
 Kendilerinde alınan şu iftirayı Soruyorsun;
KADININ BABASI ALT KATTA YATALAK AYLARCA HASRET VE ACILARLA KIZINDAN YARDIM ALAMIYOR VE ÖLÜNCE DAHİ CENAZESİNE GELMİYOR  GEREKÇE KOCA İZİN VERMEDİĞ İÇİN:  VE BUNU RESULULLAH A sav <<KADIN KOCASINA İTAAT ETTİĞİ İÇİN CENNETLİK DEDİ>> DİYE FATURALIYORLAR
BU İFTİRANIN MENSUPLARI NA KAYNAK SORUYORUZ;
Bize şöyle diyorlar şeh babalar...
SEN BÖYLE HADİS OLMADIĞINI İSPATLA,,,, ORDA SADECE KADININ KOCAYA İTAAT-i ANLATILMAK İSTENMİŞTİR,,, NİYE BU KADAR ÜSTÜNE ÜSTÜNE GİDİYORSUNUZ,,, İZİN VERMEYEN KOCA SUÇLU,,,gbi....gibi..
Diye savunuyorki bir görsen hiddetini...
ZINDIKMI FASIKMI? ORDAN BURDAN KAFASINDA DOLDURULMUŞ ZİBİLLE KARIŞIK İSLAMI KULLANIYORLAR!!!!
ANAYA-BABAYA ALLAH A cc İSYAN EDENLERİNE!! CENNET KAZANDIRAN, KADINI MAL-META GİBİ ELE ALIP ESİR EDEN BU İFTİRACILAR BU SUÇLARINI İŞLEYİP BELGELEDİLER HEMDE YÜKSEK İSLAMİ İLİM ALMIŞ VE HAFIZ OLMUŞ BAYANA BUNU YAPTILAR;;
 ÇOCUKLARINI KURANLA YETİŞTİRMİŞ ALİM BİR BABANIN KIZINA HİLELİ TALİP OLUP HAFIZ MÜRİDLERİNE NİKAHLADIKTAN SONRA İŞİ İHANETLE SONUÇLANDIRMIŞ OLARAK BÖYLECE BELGELENDİLER ...
BU DURUMU BABA-ANA-KARDEŞ.... TEK HAKİM ALLAH cc DAVA ETTİ...

Ama bölece neler olduysa oldu ve bazı yanlış modellemeler ve eğitim yoksunluğu bizi kadın-erkek birbirimize düşürdü.

Bizim kadınımız tarihte her hakkını bilgisiyle ve erdemiyle elde etmesini bildi. Genlerinde taşıdığı değerlerle, erkeklerimiz de bu mücadeleye SÜNNET-İ RESULULLAH a sav tam bağlılık ve olgunlukla destek verdi.

Fakat bu ilişkinin saygınlığı geçmişle gelecek arsındaki bağları koparan “statüko” anlayışı yüzünden, 1980 sonrasında da oburca yakalandığımız küreselleşme erozyonundan fazlaca nasiplendiğimiz ortadadır.

Bu ülkenin hâkim inançları ve kültürü hiçbir dönemde “cani” üreten bir töreyi bu denli müşahede etmedi. Bu doğru üzerinden ilerlediğinizde sebepler bizi kültürel yozlaşma ve Allah cc un emirlerini reddettiğimiz gerçeğine götürüyor.

Medeni kanunumuzu aldığımız İsviçre de dahi kadınlara hep işkence ve aşağılama reva görüldüğü halde;

Kadınımızın İSLAM DİNİ ile olgunluğu ve sivil toplum bilinci ta Osmanlıya kadar uzanır. O dönemde EDEP-HAYA-NAMUS GERÇEK ANLAMINDAYDI İslamın nurlu yolu ile de kendilerini anlatmayı bilmişlerdir.

Unuttuklarımızı yeniden hatırlayarak kadın-erkek saygınlığımızı yeniden ayağa kaldıralım diyorum. “mukaddes evlatlarımızın” analarını yeniden baş tacı edelim.

Tıpkı İslamda emredildiği gibi!

İTAAT ETMEDE SIRALAMA VE İNCELİKLER


Bu rivayet için göz önünde bulundurulması gereken önemli bir nokta şu olsa gerektir: adalet timsali olarak şöhret bulmuş, ilham ve ferasete mazhar olduğu hadislerle sabit olmuş, bazı ayetlerin kendi arzusu doğrultusunda indirildiği ile tanınmış olan Hz Ömer’in garaz damarından uzak bu arzusu Hz Peygamber SAV tarafından yerinde bulunmuştur

 BU HADİSLE ALLAH cc EMRİNE TABİ BABANIN KONUMU EN GÜZEL ANLATILMIŞTIR..AİLEDE ASKERDE ....HER YERDE KOMUTA BÖYLECE İDARE AÇISINDANDA ÖNEMLE ANLATILMIŞTIR...BİRDE OĞUL YOKKEN BABALAR ANNELER VARDI KİM BİLİR BELKİ BİR SIR VARDIR BABAYA İTAAT EDEREK BU İŞ EN KOLAY HALLEDİLİR...
Hz Ömer, oğlu Abdullah'dan eşini boşamasını istediği şeklinde bir rivayet vardır Buna göre anne babası istemiyor diye, bir kimse eşini boşamak zorunda mıdır?

Konuyla ilgili rivayet şöyledir: Abdullah b Ömer (ranhüma) Nikâhımın altında bir kadın vardı Kendisini seviyordum (Babam) Ömer ise ondan hoşlanmıyordu Bana: Onu boşa dedi Ben kabul etmedim Bunun üzerine Ömer, Peygamber’e (sav) varıp bunu kendisine anlattı Peygamber de (sav) (bana): Onu boşa, diye emretti (Ebu Davud, Talak 10; Tirmizî Talak 36; İbn Mâce, Talak 36; Ahmed b Hanbel, IV, 33, 211)
Bu rivayet, Kütübü sitenin dört sünen kitabında yer almış ve Tirmizî, bu rivayetin hasen ve sahih olduğunu söylemiştir (bk Zeynu’l-Irakî, Tahricu ahadisi’l-İhya-onunla birlikte-, 2/57)

Bu hadis rivayeti bir babanın konumunu belirlemek açısından önemlidir Bir babanın aile içerisindeki hoşnutluğu veya hoşnutsuzluğu büyük önem taşımaktadır

Bu rivayet için göz önünde bulundurulması gereken önemli bir nokta şu olsa gerektir: adalet timsali olarak şöhret bulmuş, ilham ve ferasete mazhar olduğu hadislerle sabit olmuş, bazı ayetlerin kendi arzusu doğrultusunda indirildiği ile tanınmış olan Hz Ömer’in garaz damarından uzak bu arzusu Hz Peygamber(asm) tarafından yerinde bulunmuştur

Hadiste belirtilmemekle beraber, Hz Ömer’in bu boşamaya dayanak teşkil eden gerekçeyi de Efendimiz(asm)’e anlatmış olması ve bu gerekçenin haklı görülmesi kuvvetle muhtemeldir

Günümüzde de, Hz Ömer’in bu özelliklerini taşıyan bir babanın arzuları göz önünde bulundurulabilir Ancak, ahlakî çöküşün yaşandığı günümüzde baba da olsa, bir garaz damarı taşıması veya yanlış bir telkinin altında kalması kuvvetle muhtemeldir Dolayısıyla, günümüzde genel olarak bir babanın böyle bir arzusu derhal uygulamaya koyulacak bir duruluktan uzak olduğu kanaatindeyiz Çünkü, haksız olduğu takdirde baba da olsa bu konuda sözü yerine getirilmez Hadiste ifade edildiği üzere, Allah nezdinde helal şeyler arasında en hoş olmayan şey boş yere bir kadının boşanmasıdır Haksız yere boşamak aynı zamanda karşı tarafa bir zulüm anlamına da gelir, nikah akdiyle oluşmuş bir anlaşmayı da tek taraflı ihlal etmek anlamına gelir Bütün bunlar, haksız yere kadının boşanmasının Allah tarafından hoş karşılanmayan bir şey olduğunu göstermektedir Bu sebeple denilebilir ki, “Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı olan konularda kula itaat edilmez” prensibi, haksız yere oğlundan eşini boşanmasını isteyen bir baba için de geçerlidir

İbn Atiyye, baba ve anneye itaat için şu genel hükmü ve prensibi söylemiştir: Mubah işleri yapmak veya yapmamak hususunda baba ve annenin emrine uymak vacibdir Mendup ve farz-ı kifayelerde onlara itaat müstehaptır Çocuk iki vâcib arasında kaldığı zaman yine baba ve annesinin arzusu olan yönü tercih edecektir Meselâ, anne hastadır Oğlunun onun yanında durup bakımı ile meşgul olmasını ister Adam orada durursa cemaatle namaz kılmayı kaçıracak veya namazı vaktinin son zamanına tehir edecek, anasının arzusuna uymasa cemaate yetişecek veya namazını ilk vaktinde eda edecektir Bu durumda annenin yanında kalmayı tercih etmek gerekir Fakat annenin emrini ve arzusunu yerine getirmek bir farzın terkine sebebiyet verirse ona itaat yoktur Mesela annesinin bakımı ile meşgul olduğu takdirde farz namazı kazaya bırakmak mecburiyeti doğacaksa, bu durumda önce farz namazı kılacak ve bunu tercih edecektir
ALLAH'IN cc emrinin hakim olduğu her iş ve hüküm haktır güzeldir.

AH> VARDIR> YA MAZLUMA DEDİRTTİYSEN-YA ANA BABAYA


AH> VARDIR> YA MAZLUMA DEDİRTTİYSEN-YA ANA BABAYA-Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir. وَنَادٰى اَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابَ النَّارِ اَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُوا نَعَمْ فَاَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ اَنْ لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِمٖينَ araf 44.

AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH
AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH

ANAYA-BABAYA ALLAH A cc İSYAN EDENLERİNE!! CENNET KAZANDIRAN, KADINI MAL-META GİBİ ELE ALIP ESİR EDEN BU İFTİRACILAR BU SUÇLARINI İŞLEYİP BELGELEDİLER HEMDE YÜKSEK İSLAMİ İLİM ALMIŞ VE HAFIZ OLMUŞ BAYANA BUNU YAPTILAR;; ÇOCUKLARINI KURANLA YETİŞTİRMİŞ ALİM BİR BABANIN KIZINA HİLELİ TALİP OLUP HAFIZ MÜRİDLERİNE NİKAHLADIKTAN SONRA İŞİ İHANETLE SONUÇLANDIRMIŞ OLARAK BÖYLECE BELGELENDİLER ... BU DURUMU BABA-ANA-KARDEŞ.... TEK HAKİM ALLAH A cc DAVA ETTİ...

De ki: “Ne dersiniz, Allah’ın azabı size beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, zalimler toplumundan başkası mı helâk edilecek?”
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ 
ENAM 47.
Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez. 
وَلَا تَرْكَنُوا اِلَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ 
HUD 113.


Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اُولٰـئِكَ يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ هٰـؤُلَاءِ الَّذٖينَ كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْ اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِمٖينَ 
Hud..18.

Peygamberimize sav. uydurup iftira ettikleri şu tabloya bir bakın;
BABASI ALT KATTA YATALAK! HASTALIKLA KIVRANIYOR AYLARCA.... SONRA VEFAT EDİYOR ACILARLA-HASRETLE;.. BELKİ LANET VE BEDDUALARLA... ÜST KATTAKİ KIZI, KOCASI İZİN VERMEDİĞİ İÇİN HİÇ UĞRAMIYOR  VE GÜYA;(RESULULLAH sav) <<BU KADIN KOCASINA İTAAT ETTİĞİ İÇİN CENNETLİK DİYOR>>  İFTİRA Kİ NE İFTİRA KADIN TACİRLERİ TARAFINDAN UYDURULMUŞ HEMDE CEMAAT ŞEYHİ ALLAH cc DAN LANET OLASICALAR.
BEN BUNLARDAN DAVACIYIM ALLAHIM cc
İİİİİİİİİİİİİİİ
BU İFTİRAYLA AMEL EDEN!! VE! BABASINA-ANASINA İSYAN BAYRAĞI ÇEKİP  DOKUNULMAZ MASUM___ŞEH BABANIN___  MÜRİDİNE KÖLE GİBİ TESLİMİYETLE KARILIK YAPAN ECDADINI, İSLAMI ve PEYGAMBERİ sav  KARŞISINA ALAN 20 YIL OKUDUĞU; Hafızlık,tefsir,fıkıh,tarih.....arapça...ilimlerini ,,,,
HİÇ EDEN EY>!  ZAVALLI NEYİN PEŞİNDESİN?..

Âyetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma.
وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذٖينَ يَخُوضُونَ فٖى اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا فٖى حَدٖيثٍ غَيْرِهٖ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ 
ENAM 68.
Bu şeh babanın baş imamlarından biriyle mevzu konuşulduğunda;  
-----BÖYLE HADİSMİ OLURMUŞ DEYİP VER YANSIN EDEREK CEVAPLIYAN AHMAK GÜNLER SONRA MEVZU İŞLENDİKÇE KENDİ ŞEHİNDEN TÜREDİĞİNİ ANLAMIŞKİ;;;
Aynı mevzu açıldığında;,, 
---KALDIRIP İNDİRMEYİN NE TAKILIYORSUNUZKİ...  DER.
Peygambere sav. iftira var ve bir evlat babası tarafından bu yüzden lanetleniyor!!  Sen peygamberinedemi sahip çıkmayacaksın.....Allah cc lanet etsin böyle zalimlere denince;..
----ZAYIF , AŞAĞILIK, GÜÇSÜZ,CAHİL OLANLAR LANET OKUR...der!! Resulullah sav a iftiraya rağmen emrine tabi olduğu şehini savunur hararetle.... ACİZLİK VE KÜÇÜKLÜKLE HAKARET EDERDE EDER.....
..denirki   DUR HELE>.. YUKARDAKİ AYETLERİ OKUYUP ve ALLAH cc LANET EDİYOR ACİZMİ???.. Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir. 
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اُولٰـئِكَ يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ هٰـؤُلَاءِ الَّذٖينَ كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْ اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِمٖينَ 
Hud..18.
___SENMİSİN CEVAP YETİŞTİREN DEYİP DÖVMEYE KALKAR ETRAFTAN KURTARIRLAR  ŞU AYETLERİ OKUMAYA DEVAM EDNLERİ....;
Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeğe gücü yeter. 
اُذِنَ لِلَّذٖينَ يُقَاتَلُونَ بِاَنَّهُمْ ظُلِمُوا وَاِنَّ اللّٰهَ عَلٰى نَصْرِهِمْ لَقَدٖيرٌ 
HAC 39.
BU ZAVALLILAR TARİKATMIŞ-CEMAATMIŞ  BUNLARDAN YÜZLERCE İSLAMA DEĞİL ŞEHLERİNE ABİD ..KÖLE..KUL OLANLAR VARYA;;; PEYGAMBERE sav UYUP TEK ÜMMET OLMAZLAR   Bak şu ayette..:gibi...
Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun. 
وَلَئِنْ اَتَيْتَ الَّذٖينَ اُوتُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ اٰيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَ وَمَا اَنْتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ وَمَا بَعْضُهُمْ بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَاءَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ اِنَّكَ اِذًا لَمِنَ الظَّالِمٖينَ 
BAKARA 145
«Ve Allah'tan başka sana ne faide ve ne de zarar veremiyecek olanlara ibadet etme. Şayet edecek olursan şüphe yok ki, sen o takdirde zalimlerden olmuş olursun.» 
وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذًا مِنَ الظَّالِمٖينَ 
yunus 106.
Yine (erkek ve dişi olarak) deveden iki, sığırdan da iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. 
وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ قُلْ اٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ اِذْ وَصّٰیكُمُ اللّٰهُ بِهٰـذَا فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ 
enam 144.
Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir. 
وَنَادٰى اَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابَ النَّارِ اَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُوا نَعَمْ فَاَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ اَنْ لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِمٖينَ 
araf 44.
AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH
AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH AH
AH> VARDIR> YA MAZLUMA DEDİRTTİYSEN-YA ANA BABAYA-Cennetlikler cehennemliklere, “Rabbimizin bize va’dettiğini biz gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin va’dettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenirler. Onlar, “Evet” derler. O zaman aralarında bir duyurucu, “Allah’ın lâneti zalimlere!” diye seslenir.  وَنَادٰى اَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابَ النَّارِ اَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُوا نَعَمْ فَاَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ اَنْ لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِمٖينَ  araf 44.
.

Derki; bana İLHAM geliyor Padişah emreder 40 gün...


Derki; bana İLHAM geliyor Padişah emreder 40 gün şehe her imkan sunulur, kadın, kuş tüyü yatak,yeme, ....bir dediği iki edilmez rüyalarda gibi Ve padişah halini hatırını sorar İLHAM alıyormusun yine der... şeh; evet der.. Padişah;, ne diyorlar der? ŞEH; ---YERİNİ BULDUN KIPIRDAMA diyorlar der...

--Cahil insan, birisine bağlandığı, gönül verdiği vakit o kişiyi gözünde o kadar büyütür ki, bir süre sonra o haddinden fazla değer atfettiği kişiyi insan üstü olarak görmeye başlar. kişinin yaptığı en doğal davranışları ve bazen tevafuken denk gelen olayları o kişinin insan üstülüğüne yorar.
--Mürşit adlı şahsın uçma korkusu varmış mürit de pilotmuş yani ne var bunda.
--Uçurduklarımız, mürşidler ile sınırlı değil; siyasi parti liderleri, şairler, yazarlar vs liste uzar gider.
tanım: insanlar havada uçtular, ama yerde öldüler.
--İnsanoğlunun yapısında bulanan bir özelliktir. sevdiğini o kadar sever ki yeryüzü gibi günahkarların bulunduğu bir zemine yakıştıramaz. ve Hz isa (a.s.)'da olduğu gibi ilahlaştırır. bu daha başlangıçtır. bir de bu insanın nefreti vardır.
Rol yüklenmiş sahtekar.... tasavvuftan ve tasavvuf terminolojisinden, tevhidden, tedristen, irşaddan, kur'an'dan, zikirden, tesbihten bihaber olanların müridleri kullanarak çeteleşme...mafyalaşma gibiiii...

Din dışı tarikat ve cemaat oluşumları sadece İslam Dini ile sınırlı değildir. Yeryüzündeki bütün dinlerde Hıristiyanlıkta, Yahudilikte, Budizmde de bu tarikat ve cemaat örgütlenmeleri var. Bu tarikat ve cemaatlerin en sapkınlarının ABD’ de ve Avrupa’da olduğunu da bilmenizi isterim.
Ama bizim konumuz bizim ülkemizin tarikat ve cemaatleri… Bizimkilerin diğer dinlerin ve ülkelerin tarikat ve cemaatlerinden farkı KENDİ-NEFSANİ.. ekonomi ve siyasetlerini yönlendirecek güce erişmiş olmaları, 
Bu tarikat ve cemaatlerde esas olan şeyhe, mürşide, rehbere, efendiye körü körüne itaattir. Bu tarikat ve cemaatlerde sapkınlık derecesine varan, bazen basına ve televizyonlara görüntüleri de yansıyan hareket ve davranışların gerçek Müslümanlarla hiçbir ilgisi yoktur.

HERRRRR NEYSE    BAK ŞU HİKYEYE:
BİR DÖNEM  PADİŞAHA DERLERKİ;
Padişahım filan bölgede bir şeh türedi ve çook güçlendi Tacınızı Tahtınızı eline geçirecek kadar seveni müridi var ne emredersiniz...
Padişah getirir şehin etrafıda gelmiş meydanda toplanmıştır.  ŞEHİN HER HAREKET VE DAVRANIŞINDAN MEYDANDAKİ KALABALIK BİR MESAJ ALIR...
PaDiŞah iyice korkar afetin görünenden daha büyük olduğunu anlar vatana memlekete bunlardan yönetici olması asla mümkün değil şehe dokunsa bu cahil halk kendinide devletinide yakar yıkar derken bulur çareyi..
şehe sorar; bu itibar ve gücü nerden alıyorsun?
Derki; bana <ilham> geliyor
Padişah emreder 40 gün şehe her imkan sunulur, kadın, kuş tüyü yatak,yeme, ....bir dediği iki edilmez rüyalarda gibi  
Ve padişah halini hatırını sorar İLHAM alıyormusun yine der...
şeh; evet der..
Padişah;, ne diyorlar der?
ŞEH;
---YERİNİ BULDUN KIPIRDAMA diyorlar der....

Her sabah uyandığınızda hala bir şeylere sahipseniz,onların kıymetini bilin


Her sabah uyandığınızda hala bir şeylere sahipseniz,onların kıymetini bilin.onların herhangi bir tanesine bile sahip olamayanlar var ! ELİNDEKİNDEN SORUMLUSUN ELLERDEKİNDEN DEĞİL..


Dilek ağaçlarına dikkat edin. Ne bir meyvesi, ne bir yaprağı var. Lan ağacın kendine hayrı yok, sana nasıl bi güzellik yapsın :)
Yolda yürürken vitrinlere bakıyorum deyip, aslında 'saçım bozulmuş mu acaba' diye bakanlarda yok değil aramızda.
İğneyi kendime, çuvaldızı başkasına, çiviyi bacanağa, bıçağı dayıya batırdınmı. empati kurayım derken seri katil olur çıkarsın.
Düştüğüm zaman eğer kimse gülmezse, Birtakım NEFSİNE KUL insanlar arsında olduğuma inanmam.
Şimdiki düzen gençleri arsında nargile içenlerin sayısı %45. Nargile içerken fotoğraf çekinenlerin oranı ise %95'tir.
Derste güldügümüzde "gülecek birşey varsa söyle de hepimiz gülelm" diyen hocaya "İman ve İslama saldırma" demeyi nasip et Allah'ım!
Sanat için soyunana alkış tutan eller, neden Allah cc.için giyinene zulmeder ? DİN DÜŞMANLIĞIMI?
 Ayağın taşa takıldığında "Allah cc kahretsin" bile dememelisin, Dua etmelisin ki taşa takılan bi ayağın var.. Günah ve fuhşiyatın hakkıdır "Allah cc kahretsin" laneti
Şu İslam dışındaki hayatta tek imrendiğim kişi ; Omo reklamında kendini çamura atıp eve gelince dayak yemeyen çocuktur.
Allah dan cc gayrısına aşık olurken;  Göz: Oha, şuna bak! Kalp: Sanırım aşık oluyoruz. Beyin: Biraz rahat durun ya.

Zor olduğu için cesaret edemediğimiz şeyler, Aslında biz cesaret edemediğimiz için zordur...
Anlatmak istediğim çok şey, DİNLE CAHİL... Konuşmak istediğim dört kişi var. BUYURUN ANAM-BABAM. HOCAM. ve MÜMİNLER. Hepsi bu kadar .

AİLEDE DE YÖNETİM ŞÛRA İLEDİR,,


SAKAL-CÜBBE-ŞALVAR .. GİBİ GÜZEL SÜNNETLER ALTINDAN CEHALET KARANLIĞINLA HAYAT: KUL HAKKIDIR.. __AİLEDE DE YÖNETİM ŞÛRA İLEDİR,, Zenginlik, güzellik, soy-sop gibi insanların çoğunun peşinde koştuğu şeyler geçici olup, evlilik bağının devamını sağlamaz. Üstelik bu özellikler, kibri, ucbu (kendini beğenmeyi), övünmeyi ve ilgi çekmeyi getirmektedir.

İman ve İslam yoksunuysanız ümmet nedir bilmez Resulullah sav. a muhalifseniz..; ister 5 sene ister 10 sene bekleyip çocuk sahibi olun, gene de sonuç hüsran olabilir.Öncelikle sen erkek arkadaşından emin misin? benim tanıdığım bir çiftin nişanlılık döneminde bir sürü fikir ayrılıkları vardı ama çocuk ikisinin de istediği bir şeydi.Hatta bi ara nişanı bozdular fln.Neyse evlendiler ve evliliğimiz otursun diye 2 sene çocuk için beklediler ama bu 2 sene de oldukça fırtınalı geçti, kaç defa boşanmaya kalktılar ama çocuk sevdasına anlaşamadıklarını göre göre çocuk sahibi oldular. Sonunda boşandılar ve çocuk hevesi alınan bir ev hayvanı gibi ortada kaldı.Benim çizdiğim tablo biraz karamsar olabilir ama eğer sen ortak anlaşma noktan İSLAM ise sevgilinden eminsen, çocuğa da hazırsın demektir illa beklemeliyim diye düşünme çünkü perşembenin gelişi böylece çarşambadan belli oluyor.

Bugüne kadar hep "bekarlık sultanlıktır" dedik de neden herkes zamanı geldiğinde birini bulup evlendi, hiç düşündünüz mü?
 Allah cc un razı olmadığı İslamsız İlişkiniz evlenmeden önce zaten güvence altında değilse, evlendikten sonra güvenli olacağı da tartışılır. Üstelik evliyken ayrılmak da daha zor olacaktır. Bazıları ileride yalnız kalmaktan korktukları veya başka kimsenin onları istemeyeceğini düşündükleri için evlenirler. Oysa tek kişilik yalnız bir hayat, iki kişilik mutsuz İslamsız bir hayattan daha iyidir. 
Allah cc ve RESULÜNE SAV.. uymayan nefsani bir şekilde evleniyoruz çünkü,genç kızken aile baskısından bunalıyoruz.Evlenince kendimize ait bir düzenimiz olacağını,eve giriş-çıkış saatlerimize kimsenin karışmayacağını,mutlu olacağımızı sanıyoruz.Tabii bunun büyük bir yanılsama olduğunu evlendikten sonra anlıyoruz çünkü ana-baba baskısının yerini koca ve onun ailesinin baskısı alıyor, bir de kaynana,görümce ve elti faktörleriyle uğraşmak zorunda kalıyoruz.

İslam ın bizlere uyun hem cennete gidin ve hem bu dünyada huzur bulun dediği haklarımızı hiçe sayıp kendi kurallarımızla evleniyoruz çünkü; Sabahın altısında kalkıp bütün gün işte çalışıp sonra eve gelip ev işleri yapıp bi de çocukla ilgilenip koltukta uyuyakalmak için. Bu arada hayat arkadaşınızın hobileri vardır, kumanda elinden düşmez, kitabını okur, arkadaşları ile buluşur, arada annesine de gider, kısacası hayatı istediği şekilde devam eder.
 Evlenmenin önemi. Yüce Allah; kadın ile erkeği birbiriyle mutlu olmaları için yaratmış, aralarında sevgi ve merhamet duygusunu vermiştir. Kur'ân da şöyle buyrulmaktadır:
Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.
وَمِنْ اٰيَاتِهٖ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً اِنَّ فٖى ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
RUM 21
 Karşıt cinslerin ayrı yaşamamaları, birlikte olmaları yaratılışa en uygun olanıdır. Bunun da en ideal şekli evlenmektir. Eşler İlâhî Yasalar'a uygun tarzda hayat arkadaşlığı yapacak,yuva kurup çoluk çocuk sahibi olacaklar ve hem de cinsel ihtiyaçlarını karşılayacaklardır. Böylece canlılarda bulunan neslin devamı iç güdüsü de tabii olarak karşılanmış olacaktır. Kur'ân, insanları zengin veya fakir de olsalar evliliğe teşvik etmektedir: Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِحٖينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَائِكُمْ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِهٖ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
Nur 32:
Nikahın yapılışı.
Ülkemizde evlilik işlemi, Devletin kontrolünde Belediyelere verilmiştir. Adayların evlenme ehliyeti ve engelleri kontrol edildikten sonra uygun şartlarda olanlar, iki şahit huzurunda görevli memur tarafından nikâh sözleşmesi yapılarak evlenirler. Nikâh, bilhassa kadının güvencesi açısından çok önemlidir.
Hem, siz eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu nasıl (geri) alırsınız?
وَكَيْفَ تَاْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ مٖيثَاقًا غَلٖيظًا
Nisa 21:
Nikâh sözleşmesi ile ilgili olmamakla beraber, evlenme gibi önemli ve ailenin temellerinin atıldığı bir olayda; dua etmek, Kur'ân'dan ayetler okumak gibi ruhsal yönden mutluluk verici davranışlar da yapılabilir. Hıristiyanlar da ve Museviler de evlenmeler; Belediyede yapılan resmi nikâhtan sonra, dini bir sözleşme olarak Kilise ve Sinagog'da da yapılmaktadır. Osmanlı döneminde nikâh yetkisi ile kadılara (hakim) verilmiş, onlar da özel olarak bazı şahısları vazifelendirmişti. Ayrıca mahalle imamları da kadı (hakim)in kontrolü olmaksızın evlendirme yapabiliyor, bu sözleşmeye de halk dilinde imam nikâhı deniyordu.

Evliliğin devamlılığı için Kur'ân, öncelikli olarak erkeklerin hanımları ile iyi geçinmesini öğütler. Aile kurumunun korunması ve devamlılığında, kocaya daha kapsamlı bir sorumluluk verir. Evliliğin en önemli şartı olan, ırz ve namuslarını korumaları için eşleri uyarır. Geçimsizliklerde taraflara sabır ve hoşgörü tavsiye eder. Eşlerin arasını bulma görevini, tarafların uygun göreceği hakemler vasıtasıyla olmasını öğütler. Karı-koca boşanmak için kesin karar verirlerse, ayrılmanın karşılıklı haklara saygılı olarak güzellikle olmasını ister. 

 Ebû Hüreyre (ra)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Dinini ve ahlakını beğendiğiniz bir kimse, kızınıza talib olursa onunla kızınızı evlendiriniz Böyle yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve büyük bir ahlakî bozulma meydana gelecektir” (İbn Mâce, Nikah: 46; Buhârî, Nikah: 16)
İslâm Dîni, evliliğin uzun ömürlü olması için iyi bir eş seçimi yapılmasını esas alır. Yuvanın huzur, uyum, mutluluk ve karşılıklı güveni sağlayacak sağlam bir temel üzerine binâ edilmesi gerekmektedir. Bu temel, dîn ve ahlâktır. Dindarlık yaşlandıkça daha da artar. Ahlâk, zaman ve tecrübelerle daha olgunlaşır. Ahlâk güzelliği, insan için en kıymetli servettir. Asıl güzellik, ahlâk güzelliğidir. Çünkü ahlâkı güzel insan, her yaşta güzeldir.

Zenginlik, güzellik, soy-sop gibi insanların çoğunun peşinde koştuğu şeyler geçici olup, evlilik bağının devamını sağlamaz. Üstelik bu özellikler, kibri, ucbu (kendini beğenmeyi), övünmeyi ve ilgi çekmeyi getirmektedir. 
İşte bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
"Kadın dört şey için nikâh edilir; malı, güzelliği, soyu ve dindarlığı... Sen bunlardan dindar olanını araştır, bul. Mes’ûd olursun.."  buyurmuşlardır. Zîrâ erkekler evlenirken umûmiyetle bu dört hususu gözönünde bulundururlar, dindârlığı ise en sona bırakırlar.


AİLEDE DE YÖNETİM ŞÛRA İLEDİR 
Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.
وَالَّذٖينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
ŞURA 38
Şûra (danışma kurulu) : Herhangi bir konu için bilgi ve ilmin ışığında karşılıklı görüş, fikir alışverişi ile en doğruyu elde etmek çalışmaları yapan kurula denir. Kur'ân, tüm iş ve yönetimlerin şûra ile yapılmasını emretmektedir. Her konuda en doğru ve en güzel; bu danışma kurulları ile bulunacak, böylece toplum da sorunlarını çözerek gelişecektir. ..

Değerli kardeşimiz;
"Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben Kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." (Beyhakî, 7:81) "Sevimli, doğuma müsait kadınlarla evlenin" (Ebu Davud, Nikah, 2; İbn Mace, Nikah,1). hadis-i şeriflerinden evlilikte esas alınan önemli bir noktayı öğreniyoruz, o da neslin devamını sağlamaktır.

Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.

وَلَا تَقْتُلُوا اَوْلَادَكُمْ خَشْيَةَ اِمْلَاقٍ نَحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَاِیَّاكُمْ اِنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْاً كَبٖيرًا
İSRA 31.
İzdivacın en önemli hedeflerinden biri, Allah'ı hoşnut edecek ve Resûlullah'ın yüzünü güldürecek bir neslin yetiştirilmesidir. Kur'ân-ı Kerim'e ve hadis-i şeriflere bakıldığında, ekser nebîlerin ve sâlih kulların, aile kurmanın semeresi olarak tertemiz nesiller istedikleri ve hayırlı bir zürriyet talebiyle Cenâb-ı Hakk'a el açtıkları görülecektir.

Mü'minler nazarında aile, toplumun en hayatî bir parçası ve milletin de ilk nüvesidir. Dolayısıyla o, ne bir kuluçka makinesi ne de cismanî arzuların tatmin vasıtasıdır. Aile, kutsal bir müessesedir; kutsiyetinin en belirgin çizgisi de nikâhtır. İslam, "nikâh" adı altındaki meşru birleşmeyi sağlam bir milletin temeli ve esası kabul etmiştir. Bununla beraber, maksatsız, gayesiz ve gelişigüzel evlilikler meşru sınırları zorlayacağından dolayı, yüce dinimiz, nikâhı da bir kısım gaye ve hedeflere bağlamıştır.
MÜSLÜMAN GÖRÜNÜP GİZLİCE ÇOCUĞU ENGELLEYEN HATTA RAHİMLERDE ÇOCUKLARI ÖLDÜREN ÖLDÜRTEN BEYNİ KÜRTAJLIKLAR YOK DEĞİL..

YA RAB BÜYÜKLERİMİZE VATANI MİLLETİ SEVMİŞ HIZMET ETMİŞ TÜM ATA VE ECDADIMIZA RAHMETİNİ ESİRGEME


السلام عليكم ورحمة الله وبركاته YA RAB BÜYÜKLERİMİZE VATANI MİLLETİ SEVMİŞ HIZMET ETMİŞ TÜM ATA VE ECDADIMIZA RAHMETİNİ ESİRGEME BİZLERİ ONLARA LAYIK AHLAKLI MÜMİNLERDEN EYLE..CEHDİMİZİ CİHADIMIZI KESİNTİYE UĞRATMA..

السلام عليكم ورحمة الله وبركاته

YA RAB BÜYÜKLERİMİZE VATANI MİLLETİ SEVMİŞ HIZMET ETMİŞ TÜM ATA VE ECDADIMIZA RAHMETİNİ ESİRGEME BİZLERİ ONLARA LAYIK AHLAKLI MÜMİNLERDEN EYLE..CEHDİMİZİ CİHADIMIZI KESİNTİYE UĞRATMA..

“Saygılı Olmak” iki insanı birbirine yada kulu Rabbine yaklaştıran en önemli davranışlardan biridir. Saygı beraberinde sevgiyi de getirir. Saygı ve sevgi temeline oturtulmuş ilişkiler sağlam sağlıklı ve kalıcı olur.  
Saygı içten gelmelidir. Başkasının zoruyla saygılı olmak kısa sürer geçicidir. İçten gelen saygıyı gösterebilmeniz için “saygı gözünüzün” açık olması gerekir. Kuran Ahlakı gibi...Bazı insanların “saygı gözü” kapalıdır. Onlar “saygı körüdür”. Saygı körü olanlar bu dünyanın bütün güzelliklerini göremezler. Saygı körü olanlar gözleriyle konuşmasını beceremezler. Onlar sadece kelimeler ile konuşurlar. Onların kurduğu ilişkiler çabuk bozulmaya kolay yıkılmaya hazırdır..
 Onlara şöyle denir:) “İşte bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan şeydir. O, her tövbe eden, O’nun emrini gözeten için, görmediği hâlde sırf saygıdan dolayı Rahmân’dan korkan ve O’na yönelmiş bir kalp ile gelen kimseler içindir.”
هٰـذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَفٖيظٍ 
مَنْ خَشِىَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنٖيبٍ 
KAF 32-33
SAYGI GÖRMEK ICIN ÖNCE KENDINE SAYGI DUYMALISIN.. 
Saygıyı kazanmak zor,kaybetmek kolaydır...Saygı, herhangi bir ilişki içinde olunan bir kurum, birey ve benzerine, söz konusu varlık veya oluşumun ilgi ve duygularının farkında tutum sergilemek, buna göre uygun bir davranış tarzını, tutumu benimsemektir. Saygı, genellikle, ilişkide olunan, iletişim kurulan varlık veya oluşumun hak, değer, inanç ve her türlü özelliğini göz önünde tutmak bunlara önyargısız yaklaşmayı içerir. Her ne kadar tersi gibi gözükse de saygı kavramı haklar kavramının varlığından önce gelir ve haklar kavramına dayanmaz...
 Ey iman edenler! Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَیِ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ
HUCURAT 1.

Kim, Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapandan daha sapıktır? Oysa onlar, bunların tapınmalarından habersizdirler.

وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ يَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَنْ لَا يَسْتَجٖيبُ لَهُ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ وَهُمْ عَنْ دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ
AHKAF 5.

Aslında saygı terimi kişiler arası ilişkilerle sınırlı değildir; hayvanlar, gruplar, müesseseler ve örneğin ülkeler arasında kullanabilen bir terimdir.Her ne kadar saygı zaman zaman kibarlık veya görgü ile eş anlamlı kullanılsa da, bunlar birer davranışken saygı bir tutumdur...

MÜŞRİK-ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ;


MÜŞRİK-ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ; Allah’a cc. isyan olan bir ameli helal görecek kadar alim veya şeyhlerine uyanlar (Allah korusun) bu sınıftadırlar. (Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır. اِتَّخَذُوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اِلٰـهًا وَاحِدًا لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

http://www.facebook.com/pages/VAHDED-D%C4%B0N-GRUBU/133360190072915
MÜŞRİK-ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
للَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى نَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيهِ وَسَلَّمَ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُı

Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a cc mahsustur. Salâtü Selâm, enbiyâların sonuncusu Resulullah’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar, onları dost edinenlerin üzerine olsun...

Tevhidin şirkle olan savaşı, Nûh Aleyhisselâm’ın kavmini, putlardan sakındırıp sadece Allah’a cc ibadete davet ettiği günden beri devam etmektedir.

Nûh Aleyhisselam’dan sonra da Resüller geldi ve gönderildikleri toplumları yalnız Allah’a cc ibadet etmeye, tapınageldikleri şeylerin ibâdete layık olmadıklarını orılara anlattılar. Bu hak batıl mücadelesi, Muhammed sav. gelinceye kadar da böylece devam etti. Allah Resûlü sav. kendisine nübüvvet verilmeden önce de çevresinde “sâdıkû’l-emîn/ doğru ve güvenilir” olarak bilinmesine rağmen onları; tevhide, yalnız Allah’a kul olmaya davet ettiğinde, “yalancılık ve sihirbazlıkla” suçlandı.

İşte bu, toplumlarını şirkten arındırarak tevhid inancına çağıran her peygamberin karşılaştığı bir durumdur. Bu mücadele her zaman varolmuştur.

Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.
 اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهٖ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰى اِثْمًا عَظٖيمًا
 (Nisa, 48).
Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”
لَقَدْ كَفَرَ الَّذٖينَ قَالُوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَسٖيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسٖيحُ يَا بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّٖى وَرَبَّكُمْ اِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَاْوٰیهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ اَنْصَارٍ
 (Maide, 72).

İnsanın, Allah'a cc.  karşı açıkça isyan olduğu için şirk, en büyük bir suçtur. Bu hal üzere ölen kimse ebediyen Cehennemde kalacaktır.

Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.
اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكٖينَ فٖى نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَا اُولٰئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ
 (Beyyine, 6).

Öyleyse şirk nedir?

Şirk; Allah’a cc zatında, sıfatlarında, hükmünde, ulûhiyet, ibadet veya mülkünde ortağı, dengi bulunduğuna inanmak ve bunu benimsemektir. Küfür nasıl imanın zıttı ise, şirk de tamamen Tevhidin zıttıdır.

ŞİRKİN ÇEŞİTLERİ

 Büyük şirk

Bir şeyi Allah’a denk tutup ona ibadet etmek. İlah’mışcasına ona itaatte bulunmak, hem onun hem de Allah’ın cc emirlerini müsâvi görerek ortak koşmak, veya o şeyi Allah cc hükmünün önüne geçirmektir. Bazı hallerde Allah’ın cc kurallarının geçerli olamayacağına inanmak ta bu kabildendir. Kişi bu durumda geçerli gördüğü kanunları Allah’ın kanunlarına tercih ettiği için bilerek bilmeyerek şirke düşmüş olur. Şüphesiz bu kelimenin tek anlamıyla, şirkin en ağırı olup bu durumdaki kimse İslâmdan çıkmış ve bu durum üzere ölen kimse de ebedi cehennemde kalmak üzere müşrik olarak ölmüştür.

 İtaatta şirk:

Allah’ın cc hükmünden başkasını kabul etmek, meşrû görmek veya onun Allah’ın hükmünden üstün yönleri olduğuna inanmaktır. Hüküm ve hakimiyet yalnızca Allah’a has bir haktır. (Hiçbir mahlûkun hükme ehliyeti yoktur. İnsan yalnızca Allah’ın cc hükümlerini uygulamakla memurdur),

“Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) tapıyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهٖ اِلَّا اَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا اَنْتُمْ وَاٰبَاؤُكُمْ مَا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُوا اِلَّا اِيَّاهُ ذٰلِكَ الدّٖينُ الْقَيِّمُ وَلٰـكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
(Yusuf, 40).

Allah’a isyan olan bir ameli helal görecek kadar alim veya şeyhlerine uyanlar (Allah korusun) bu sınıftadırlar.

(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.
اِتَّخَذُوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اِلٰـهًا وَاحِدًا لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
 (Tevbe, 31).
Allah Resûlü (S.A.V.) Tirmîzi’de yer alan sahih bir hadiste bu ayeti Adiy b. Hâtem’e, “Hıristiyanlar alimlerine helali haram, haramı da helal kılmalarında itaat ediyorlardı. Kim Allah’tan başkasına şeriat koyma, (hayata tümüyle yön verme) hakkı iddia ederse Allah’tan indirileni inkar etmiştir” -şeklinde açıklamış, sonra da şu ayeti okumuştur,-
Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.
 اِنَّا اَنْزَلْنَا التَّوْرٰیةَ فٖيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذٖينَ اَسْلَمُوا لِلَّذٖينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَلْاَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللّٰهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاءَ فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖى ثَمَنًا قَلٖيلًا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
 (Mâide, 44).
Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذٖى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فٖى سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثٖيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهٖ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمٖينَ
(A’raf,54)

<Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur.> ifâdesi, bu hakkın başkasına nisbetin asla mümkün olmadığına açık bir delildir. Ayette görüldüğü üzere yaratma ve emretme hakkını, Allah’tan cc başkasına nisbet eden kimse İslâm milletinin dışına çıkmış, müşrik olmuştur:

Yarattıkları üzere yegâne tasarruf sahibi olan yalnız Yaratıcıdır. Allah cc dir. Yarattıklarının yararına olanı en iyi bilen de sadece O’dur. O’ndan başkası hiç bir şey yaratmamıştır.

Allah’tan cc başkası, yaratılmış olduğundan acizdir, kendinde bile bilmediği sayısız husus vardır. İnsan bunu bile bilmekten âcizken yaratılmışlara uygun ve yararlı olanı nereden bilebilir ki? Bu da gösteriyor ki, insanlar tarafından hayata bir sistem olarak yön vermesi üzere konulan bütün kanun ve düzenler batıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek asla câiz değildir. Hakimiyet ancak Allah’ındır, cc O’ndan başkasının, katından bir hüküm getirme hakkı asla yoktur. (En maddesel konularda bile insan, dün inkar ettiğini bugün ikrar veya dün ikrar ettiğini bugün inkar ediyorsa bu âciz haliyle -Yaratıcısını ve de O’nun hükümlerini inkar ederek- ortaya koyacağı hayat sistemi elbette batıl olacak ve elbette her şeyi ilmiyle kuşatan hiçbir noksanlığı olmayan yüceler yücesi Allah’ın cc kanunları yegâne, doğrular olacaktır). Allah’tan cc başkasının kanunlarına Kur’âni ifadeyle, “Cahiliyye hükümleriyle hükmetme” denilmektedir. Burada Allah cc kendi hükmü dışında geçerli veya hayırlı olabilecek bir hükmün olmadığını açık ve kesin olarak bildirmiştir.

 Duâda şirk:
Hastalıktan şifa, musibetten afiyet, rızık genişliği vb. gibi ancak Allah’ın cc kâdir ve muktedir olduğu hususlarda ister Peygamber veya alim olsun, ister salih bir kul olsun mahluklardan medet ummak ya da Allah’a cc yapılan duâda onları vesile kılmak bu kabildendir. Zira onlar da duâyı yapan gibi yaratan değil amellerini kesbeden kullardır. Şifa bulmak veya nazar vs.’den korunmak için muska vb. şeyler edinmekte böyledir, Allah cc Resûlu sav. “şüphesiz, muska ve temîmeler şirktir” ve “Kim boynuna muska takarsa Allah ona afiyet vermesin” buyurmuştur (sahihtir, Tirmizi). Duâ ibadettir ve de tüm ibâdetler ancak Allah’a cc mahsus kılınmalıdır. Allah’a cc ibâdette hiçbir şey, hiçbir kimse ortak edilemez,

  De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.”
قُلْ اِنَّمَا اَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰى اِلَیَّ اَنَّمَا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهٖ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهٖ اَحَدًا
(Kehf, 110),

  Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.
وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذًا مِنَ الظَّالِمٖينَ
(Yanus,106).

 Niyet ve gayede şirk:

Genellikle amelle özellikle de kişinin tümden Allah'a cc itaatten uzaklaşmasıdır. Amelini dünyevî çıkarlar için yapan Allah’ın cc rızasını gözetmeyen kişi bu şirke düşmüş olur, ki bu itikadî bir şirktir.

Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.
İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.
مَنْ كَانَ يُرٖيدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَزٖينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ فٖيهَا وَهُمْ فٖيهَا لَا يُبْخَسُونَ
اُولٰـئِكَ الَّذٖينَ لَيْسَ لَهُمْ فِى الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فٖيهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(Hud, 15-16).

 Sevmede şirk:

Başkasını Allah’ı cc sever gibi ya da O’ndan daha fazla sevmekledir. Bu da şirktir. Sevgi ihlasla boyun eğmenin bir göstergesidir.

İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِ وَلَوْ يَرَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَمٖيعًا وَاَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعَذَابِ
(Bakara, 165).

 Tasarrufta şirk:

Allah’ın cc Rububiyeti gereği O’na mahsus olan kâinattaki tasarruf ve tedbiri bir takım salih kimselere nisbet etmek, onların da bu hususta güç sahibi olduğuna inanmaktır. Bu salih insanların elbette diğer insanlardan faziletli yanları olabilir ancak bu Allah’a cc mahsus olan vasıflara nisbet edilmelerine varacak şekilde değildir. Peygamber de olsa bu böyledir. Örneğin mutlak gaybı Allah’tan cc başka kimse bilemez. Dolayısıyla Allah’tan cc başkasının gaybı bildiği iddiası kişiye.- Allah cc adına bilmediği bir şeyi söylediği için büyük bir sorumluluk getirir, sahibini küfre götürür.

 De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.”
قُلْ لَا اَمْلِكُ لِنَفْسٖى نَفْعًا وَلَا ضَرًّا اِلَّا مَا شَاءَ اللّٰهُ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِىَ السُّوءُ اِنْ اَنَا اِلَّا نَذٖيرٌ وَبَشٖيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
(A’raf, 188).

 Korkuda Şirk:

Allah’a cc ve ahirete olan iman zayıflığının veya batıl inancın bir neticesi olarak kişinin; Allah’tan cc başkasının fayda ya da zarar verebileceğine inanması, korkuda başkalarını Allah’a cc denk tutmasıdır. Beşeri sistemlerin baskısından korkarak farzları terk etmek de böyledir. Doğrusu insan Allah’tan cc korkmalı ve bu korkusu onu daha fazla itaata sevk etmelidir.

Ancak yırtıcı hayvanlardan veya bir zalimden korkmak gibi doğal korkuya gelince şer’an mümkündür ve bu da şirk sayılmaz. Allahu Teâla, Musa’yı Aleyhisselam’ı şu ayette bu tür bir korkuyla vasfetmiştir,

Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.
فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنٖى مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ
  (Kasas, 21).

 Tevekkülde Şirk:

Tevekkül, sebepleri yerine getiren insanın, Allah’ı cc vekil kılması, O’ndan işinde muvaffakiyet vermesini istemesi ve yalnız O’na güvenmesidir,
Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَىِّ الَّذٖى لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهٖ وَكَفٰى بِهٖ بِذُنُوبِ عِبَادِهٖ خَبٖيرًا
(Furkân, 58).
Bunun için Allah’tan başkasına veya sebeplere tevekkül etmek caiz değildir.

Şirk olan tevekkül ise; Ancak Allah’ın cc kudreti dahilinde olan şeylerde Allah’tan cc başkasına kalben tevekkül edip bağlanmaktır veya Allah’tan cc başkasını rızık alıp veren olarak görmektir.

Şifayı mutlak surette doktor veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı Allah’ın cc yardım ve izni atfı olmaksızın yalnız zekâ, gayret ve çalışmaya bağlamak. Kulların kanun, hüküm koyabileceklerine dair inanış. Ölüm nedenlerini mutlak surette trafik kazalarına veya yanlış ilaç kullanımına vs.’ye bağlamak vb, gibidir. Bu izafetleri mutlak olarak yapmaktan çok sakınmalıdır.

 Kavli şirk:

Allah’tan cbaşkası cna yemin etmek gibi kişinin lisanıyla vâki olacağı şirk türüdür. “..senin sayende”, “Allah’tan cc başkası için hâkimler hâkimi” gibi sözler ve de kişiyi Abdu’n- nebî, Abdu’l- hüseyin gibi isimlerle Allah’tan cc başkasının kulluğuna nisbet etmek bu kabildendir. “Kur’an evliya çarpsın!”, “ekmek mushaf çarpsın!” vb. sözler de bu sınıftandır. Bunların tümünden sakınmalıdır.

 Fiili şirk:

Bazı şeyleri uğurlu saymak gibi inanışlardır. Bazı hayvanları, kuşları veya günleri uğursuz saymak; “kaynanan seni seviyormuş!”, -bir şey üzerine- “bugün misâfir gelecek!”, birisini anınca kulağının çınlayacağına dâir inanış (veya hıçkırık tuttuğunda anıldığına inanmak) gibi bazı tevafûkî olaylardan uğurlu sayarcasına anlam çıkarmak; fal bakmak veya baktırmak, niyet çekmek, türbelere para atmak, ip bağlamak (itîkad edilmemesi koşuluyla!) böyledir.

 Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.
قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ
(Ya’sin, 19),

Resûlullah sav. “Uğura inanmak şirktir” buyurmuştur (Müslim)

 Kalbî şirk:

Riyâ, şöhret sevgisi, bazı amelleriyle dünya ve dünyalığı ahirete tercih edercesine arzu etmek gibi hususlar kalbi şirktir.

Bunu dört şekilde inceleyebiliriz;

Dünyevi bir menfaat sağlamak için amel yapmaktır. Kişi, amelinin ecrini dünyada alır ahirette ise bir nasibi yoktur. Bu da büyük şirktir (Bkz. Niyet ve gayde şirk).
İnsanların hoşnutluğu için yapılan Allah’ın azabından sakınma hedefi güdülmeyen amellerdir.
Mal edinebilmek, evlenebilmek, hacca gitmek için amel yapmak, ganimet için cihâda gitmek veya makam elde etme gayesiyle İslâmi ilimler okumak bu tür şirktendir. Burada da hedef Allah’ın rızası değil, hevâ ve hevestir.
Başkalarının rızasının gözetilmediği halde huşû ve takvâsızlıktan dolayı ifsad edilmiş amellerdir,
  (Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَیْ اٰدَمَ بِالْحَقِّ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّقٖينَ
(Maide, 27)

Ž Gizli şirk

İbni Abbâs (R.A.) “Allah cc ve sen dilersen” gibi bir sözün “Allah cc ve falanca dilerse” anlamında olduğunu söylemiş ve bunun gizli şirk olduğunu belirtmiştir. Bu ifadenin yerine “evvel Allah, cc sonra da falanca dilerse” kullanılması gerekir. “Evvel Allah, cc sonra da senin sayende” demeli Allâh’a cc hiçbir varlık denk tutulmamalıdır. Buna düşen Yine “Allah’a cc ve sana güveniyorum” değil, “evvelen Allah’a, cc sonra da sana güveniyorum” denmelidir. Zira “ve” edatı eşitliği gerektirir. “Sonra” kullanarak derece farkını ispat etmek şarttır.

Allah cc Resûlu sav. bunun keffâretini şöyle bildirmiştir, “Kim Lât ve Uzza’ya yemin ederse (hemen ardından) “Lâ İlâhe İll’allah” desin. Kim arkadaşına, “Gel! bahis -iddialaşmak ve kumar- oynayalım derse, sadaka versin” (Buhari, Müslim).

 Resulullah sav. her tür şirkten şu duâyla Allah’a cc sığınmamızı bizlere öğretmiştir, _Rabbimiz, bilerek sana ortak koşmaktan sana sığınırım, bilmediğimizden de Sen’den bağışlanmamızı dileriz_ (Sahihtir, Ahmed).

Çokların sakınmadığı, imana zarar veren ameller

 Sihir: Kalp ve bedene hastalık, ölüm vb. gibi fiziksel etkiler meydana getirebilen, eşlerin arasını açan ve cinlerle küfre düşmeye karşılık işbirliği içinde bulunan kimselerin bazı muska, üfürük, tılsım vs.’yle yaptığı bir fiildir. Bu, ameli küfür olduğu gibi bu işlerle uğraşanlar da kâfirdir.
("Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!
 وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاطٖينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰـكِنَّ الشَّيَاطٖينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهٖ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهٖ وَمَا هُمْ بِضَارّٖينَ بِهٖ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِى الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهٖ اَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Bakara süresi 102).

 Kâhinlik: Medyumluk olarak da tesmiye edilen kehânet, geleceği bildirme iddiasıdır. Kâhin veya medyum, Allah’tan cc başka kimsenin bilemeyeceği gaybî durumları, geleceği bildiğini iddia eder ki, bu haliyle Allah’ı inkar ederek kafir olmuş olur. Sözlerini doğrulayan da küfre düşer.

 Sihri çözmek: Sihre maruz kalan kimseyi Allah’ın cc izni’yle kurtarmak biri meşru diğeri ise haram olmak üzere iki yolla mümkündür.

a) Sihri, sihirle çözmek; bu küçük küfürdür.

b) Sihri Kur’ân ve Sünnette sabit olan duâları okuyarak (rukye ile) çözmektir ki, bu câizdir.

 Falcılık ve astroloji: Ban yıldız ve burçları, yeryüzünde meydana gelen olaylara etkili kabul etmektir ki, kişi isterse bunun Allah’ın cc izniyle olabileceğine inansın şirktir. Sahibini İslâmdan çıkarır. Kur’ân’dan öğrendiğimiz kadarıyla yıldızların yaratılma gayesi; gökyüzünü süslemek, yolcuların yollarını belirlemesi ve “Mele-i A’fa”yı dinlemeye kalkan şeytanların taşlanmasıdır. Ancak yıldız hareketlerinin dünya olaylarıyla karşılaştırması yapılarak benzerlikler bulunmaya gidilirse bu, tevhid akidesinin kemâline aykırı olmakla birlikte sahibini küfre götürmeyen küçük şirk olur.

 Nazarlıklar, muskalar: Mavi boncuk gibi ister belli vasıflardaki taşlar olsun ister ayet, hadis yazılı kağıtlar olsun birlikte değerlendirilirler. Çünkü bunlar konuya delil teşkil edebilecek naslarda umûmen ele alınmıştır. Bunları iki şekilde inceleyebiliriz,

 Kur’an’dan olmayanlar: Nisbi veya külli etkisine inanan büyük şirke düşer. Maalesef bunların koruduğuna inanmak veya bir musibetten kurtulmayı bunlara bağlamak vb. gibi çarpık inanışlar halk arasında yayılagelmiş, böylece fâsid itikadlara zemin hazırlanmıştır. Bunlardan şiddetle sakınmalıdır.

 Kur’andan olanlar: Mütekaddim ulemâdan muhtevanın yalnızca Kur’an ayetleri olması şartıyla bunun câiz olduğuna dâir bazı rivâyetler söz konusu ise de asıl olan delillerin umûmiliği, bunun haram oluşudur. Bundan kaçınmalıdır.

 Okuma (Rukye): Kur’ân veya Sünnette yer alan; cin ibtilâsı vs. hastalara şifa için okunan zikir ve duâların tümüne verilen addır.

Rukyenin meşrû olabilmesi için;

Allah’tan cc başkasına güvenip ondan medet ummak gibi haram şeyler içermemesi,
mânasının anlaşılır olması,
Arapça olması (bilmeyen şifa için duâda bulunur),
Allah’ın cc izni olmadıkça şifanın hasıl olmayacağına inanılması şeklinde bazı kâideler vardır.
Şifa için bilezik, ip veya değişik vasıflardaki taş vs. edinmek gibi mezkûr kâidelerin dışında olan rukye, haram olur.

 Zarar ve yarar ancak Allah’ın cc izniyledir. Allah cc bütün yaratılmışlar üzerinde tek kuvvet ve kudret sahibidir. Her kim böyle şeylerin hayır ve şerre neden olduğuna inanırsa büyük şirke, bu yalnız bir şüpheden ibaretse küçük şirke düşmüş olur.

Müslümanların bir çok fitne, felaket, belaya maruz kalması, kanlarının ucuz olması, zillet içinde bulunmalarının başlıca nedeni İslâm topraklarında maalesef her çeşidiyle yaygın olan şirkî unsurlardır. Akidelerinin berraklığını gideren şirkî öğeler ve gerçek tevhid akidesinden yüz çevirmelerinden dolayı Allah’ın cc üzerlerine boşalttığı azaba müstehak olmuşlardır.

İslâmdan olmadığı halde İslâmmışcasına rağbet gören bidat ve hurafeler bunun veciz bir göstergesidir. Oysa İslâm bunları ve bunlara götüren yolları yıkıp tevhid akidesini ikâme etmeye gelmişti!..

Müslümanlar neredeyse kendilerinden önceki müşrik kavimler gibi dinlerini oyun ve eğlence edinme tehlikesiyle karşı karşıya geldiler. Ölmüş salihleri yüceltmeye, onlar için kurban kesmeye, duâlarında onlardan medet ummaya, kabirlerini bayram yerlerine çevirip onları tavaf etmeye başladılar. Allah Resûlü sav.in, “Allah cc katında mahlukâtın en şerlileri” olarak tanımladıkları kimseler gibi kabirleri ziyaret etmek için sefer eder, oraları mescide çevirir ve onları takdis eder oldular!

Tüm bunlardan daha korkunç olan da, Allah’ın cc indirdiğiyle hükmetmeyi terk ettiler!.. Beşeri sistemlerle yaşar onları destekler oldular. Onu sever ve savunur oldular! Her ne kadar değişik adlar kullansalar da onlar gibi faiz yemeye başladılar!..

Bu acı tablo karşısında, vaziyetin derdini taşıyan her müslümana, “Ey Rabbimiz! Bize yalnız Senin Hükümleri’nle yaşayabilmek için gayret edeceğimiz bir basiret, bir güç ver. Bizleri şirkin her türlü kirinden, tevhidin nuruyla temizle ve bizi dosdoğru yola ilet! Şüphesiz Sen her şeye gücü yetensin!” diye yalvararak duâ silahınâ sarılmak ve her işte “Bismillah” demek düşer!

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
للَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى نَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيهِ وَسَلَّمَ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُı

“Sallallahu alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve Sahbihi ecmâîn”

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.

selmun aleyküm