REKLAM

AYET-İ KERİME

24 Mart 2013 Pazar

MÜŞRİK-ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ;


MÜŞRİK-ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ; Allah’a cc. isyan olan bir ameli helal görecek kadar alim veya şeyhlerine uyanlar (Allah korusun) bu sınıftadırlar. (Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır. اِتَّخَذُوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اِلٰـهًا وَاحِدًا لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

http://www.facebook.com/pages/VAHDED-D%C4%B0N-GRUBU/133360190072915
MÜŞRİK-ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
للَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى نَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيهِ وَسَلَّمَ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُı

Hamd, Alemlerin Rabbi Allah’a cc mahsustur. Salâtü Selâm, enbiyâların sonuncusu Resulullah’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar, onları dost edinenlerin üzerine olsun...

Tevhidin şirkle olan savaşı, Nûh Aleyhisselâm’ın kavmini, putlardan sakındırıp sadece Allah’a cc ibadete davet ettiği günden beri devam etmektedir.

Nûh Aleyhisselam’dan sonra da Resüller geldi ve gönderildikleri toplumları yalnız Allah’a cc ibadet etmeye, tapınageldikleri şeylerin ibâdete layık olmadıklarını orılara anlattılar. Bu hak batıl mücadelesi, Muhammed sav. gelinceye kadar da böylece devam etti. Allah Resûlü sav. kendisine nübüvvet verilmeden önce de çevresinde “sâdıkû’l-emîn/ doğru ve güvenilir” olarak bilinmesine rağmen onları; tevhide, yalnız Allah’a kul olmaya davet ettiğinde, “yalancılık ve sihirbazlıkla” suçlandı.

İşte bu, toplumlarını şirkten arındırarak tevhid inancına çağıran her peygamberin karşılaştığı bir durumdur. Bu mücadele her zaman varolmuştur.

Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.
 اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِهٖ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰى اِثْمًا عَظٖيمًا
 (Nisa, 48).
Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.”
لَقَدْ كَفَرَ الَّذٖينَ قَالُوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَسٖيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسٖيحُ يَا بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّٖى وَرَبَّكُمْ اِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَاْوٰیهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمٖينَ مِنْ اَنْصَارٍ
 (Maide, 72).

İnsanın, Allah'a cc.  karşı açıkça isyan olduğu için şirk, en büyük bir suçtur. Bu hal üzere ölen kimse ebediyen Cehennemde kalacaktır.

Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.
اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكٖينَ فٖى نَارِ جَهَنَّمَ خَالِدٖينَ فٖيهَا اُولٰئِكَ هُمْ شَرُّ الْبَرِيَّةِ
 (Beyyine, 6).

Öyleyse şirk nedir?

Şirk; Allah’a cc zatında, sıfatlarında, hükmünde, ulûhiyet, ibadet veya mülkünde ortağı, dengi bulunduğuna inanmak ve bunu benimsemektir. Küfür nasıl imanın zıttı ise, şirk de tamamen Tevhidin zıttıdır.

ŞİRKİN ÇEŞİTLERİ

 Büyük şirk

Bir şeyi Allah’a denk tutup ona ibadet etmek. İlah’mışcasına ona itaatte bulunmak, hem onun hem de Allah’ın cc emirlerini müsâvi görerek ortak koşmak, veya o şeyi Allah cc hükmünün önüne geçirmektir. Bazı hallerde Allah’ın cc kurallarının geçerli olamayacağına inanmak ta bu kabildendir. Kişi bu durumda geçerli gördüğü kanunları Allah’ın kanunlarına tercih ettiği için bilerek bilmeyerek şirke düşmüş olur. Şüphesiz bu kelimenin tek anlamıyla, şirkin en ağırı olup bu durumdaki kimse İslâmdan çıkmış ve bu durum üzere ölen kimse de ebedi cehennemde kalmak üzere müşrik olarak ölmüştür.

 İtaatta şirk:

Allah’ın cc hükmünden başkasını kabul etmek, meşrû görmek veya onun Allah’ın hükmünden üstün yönleri olduğuna inanmaktır. Hüküm ve hakimiyet yalnızca Allah’a has bir haktır. (Hiçbir mahlûkun hükme ehliyeti yoktur. İnsan yalnızca Allah’ın cc hükümlerini uygulamakla memurdur),

“Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) tapıyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهٖ اِلَّا اَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا اَنْتُمْ وَاٰبَاؤُكُمْ مَا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُوا اِلَّا اِيَّاهُ ذٰلِكَ الدّٖينُ الْقَيِّمُ وَلٰـكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
(Yusuf, 40).

Allah’a isyan olan bir ameli helal görecek kadar alim veya şeyhlerine uyanlar (Allah korusun) bu sınıftadırlar.

(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.
اِتَّخَذُوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اِلٰـهًا وَاحِدًا لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
 (Tevbe, 31).
Allah Resûlü (S.A.V.) Tirmîzi’de yer alan sahih bir hadiste bu ayeti Adiy b. Hâtem’e, “Hıristiyanlar alimlerine helali haram, haramı da helal kılmalarında itaat ediyorlardı. Kim Allah’tan başkasına şeriat koyma, (hayata tümüyle yön verme) hakkı iddia ederse Allah’tan indirileni inkar etmiştir” -şeklinde açıklamış, sonra da şu ayeti okumuştur,-
Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.
 اِنَّا اَنْزَلْنَا التَّوْرٰیةَ فٖيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذٖينَ اَسْلَمُوا لِلَّذٖينَ هَادُوا وَالرَّبَّانِيُّونَ وَلْاَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُوا مِنْ كِتَابِ اللّٰهِ وَكَانُوا عَلَيْهِ شُهَدَاءَ فَلَا تَخْشَوُا النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَاتٖى ثَمَنًا قَلٖيلًا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ
 (Mâide, 44).
Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذٖى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فٖى سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثٖيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهٖ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَمٖينَ
(A’raf,54)

<Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur.> ifâdesi, bu hakkın başkasına nisbetin asla mümkün olmadığına açık bir delildir. Ayette görüldüğü üzere yaratma ve emretme hakkını, Allah’tan cc başkasına nisbet eden kimse İslâm milletinin dışına çıkmış, müşrik olmuştur:

Yarattıkları üzere yegâne tasarruf sahibi olan yalnız Yaratıcıdır. Allah cc dir. Yarattıklarının yararına olanı en iyi bilen de sadece O’dur. O’ndan başkası hiç bir şey yaratmamıştır.

Allah’tan cc başkası, yaratılmış olduğundan acizdir, kendinde bile bilmediği sayısız husus vardır. İnsan bunu bile bilmekten âcizken yaratılmışlara uygun ve yararlı olanı nereden bilebilir ki? Bu da gösteriyor ki, insanlar tarafından hayata bir sistem olarak yön vermesi üzere konulan bütün kanun ve düzenler batıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek asla câiz değildir. Hakimiyet ancak Allah’ındır, cc O’ndan başkasının, katından bir hüküm getirme hakkı asla yoktur. (En maddesel konularda bile insan, dün inkar ettiğini bugün ikrar veya dün ikrar ettiğini bugün inkar ediyorsa bu âciz haliyle -Yaratıcısını ve de O’nun hükümlerini inkar ederek- ortaya koyacağı hayat sistemi elbette batıl olacak ve elbette her şeyi ilmiyle kuşatan hiçbir noksanlığı olmayan yüceler yücesi Allah’ın cc kanunları yegâne, doğrular olacaktır). Allah’tan cc başkasının kanunlarına Kur’âni ifadeyle, “Cahiliyye hükümleriyle hükmetme” denilmektedir. Burada Allah cc kendi hükmü dışında geçerli veya hayırlı olabilecek bir hükmün olmadığını açık ve kesin olarak bildirmiştir.

 Duâda şirk:
Hastalıktan şifa, musibetten afiyet, rızık genişliği vb. gibi ancak Allah’ın cc kâdir ve muktedir olduğu hususlarda ister Peygamber veya alim olsun, ister salih bir kul olsun mahluklardan medet ummak ya da Allah’a cc yapılan duâda onları vesile kılmak bu kabildendir. Zira onlar da duâyı yapan gibi yaratan değil amellerini kesbeden kullardır. Şifa bulmak veya nazar vs.’den korunmak için muska vb. şeyler edinmekte böyledir, Allah cc Resûlu sav. “şüphesiz, muska ve temîmeler şirktir” ve “Kim boynuna muska takarsa Allah ona afiyet vermesin” buyurmuştur (sahihtir, Tirmizi). Duâ ibadettir ve de tüm ibâdetler ancak Allah’a cc mahsus kılınmalıdır. Allah’a cc ibâdette hiçbir şey, hiçbir kimse ortak edilemez,

  De ki: “Ben de ancak sizin gibi bir insanım. (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilâh’ınız ancak bir tek ilâhtır” diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın.”
قُلْ اِنَّمَا اَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰى اِلَیَّ اَنَّمَا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَاءَ رَبِّهٖ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهٖ اَحَدًا
(Kehf, 110),

  Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.
وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذًا مِنَ الظَّالِمٖينَ
(Yanus,106).

 Niyet ve gayede şirk:

Genellikle amelle özellikle de kişinin tümden Allah'a cc itaatten uzaklaşmasıdır. Amelini dünyevî çıkarlar için yapan Allah’ın cc rızasını gözetmeyen kişi bu şirke düşmüş olur, ki bu itikadî bir şirktir.

Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.
İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.
مَنْ كَانَ يُرٖيدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَزٖينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ فٖيهَا وَهُمْ فٖيهَا لَا يُبْخَسُونَ
اُولٰـئِكَ الَّذٖينَ لَيْسَ لَهُمْ فِى الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فٖيهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(Hud, 15-16).

 Sevmede şirk:

Başkasını Allah’ı cc sever gibi ya da O’ndan daha fazla sevmekledir. Bu da şirktir. Sevgi ihlasla boyun eğmenin bir göstergesidir.

İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir. Zulmedenler azaba uğrayacakları zaman bütün kuvvetin Allah’ın olduğunu ve Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu bir bilselerdi!
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِ وَلَوْ يَرَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَمٖيعًا وَاَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعَذَابِ
(Bakara, 165).

 Tasarrufta şirk:

Allah’ın cc Rububiyeti gereği O’na mahsus olan kâinattaki tasarruf ve tedbiri bir takım salih kimselere nisbet etmek, onların da bu hususta güç sahibi olduğuna inanmaktır. Bu salih insanların elbette diğer insanlardan faziletli yanları olabilir ancak bu Allah’a cc mahsus olan vasıflara nisbet edilmelerine varacak şekilde değildir. Peygamber de olsa bu böyledir. Örneğin mutlak gaybı Allah’tan cc başka kimse bilemez. Dolayısıyla Allah’tan cc başkasının gaybı bildiği iddiası kişiye.- Allah cc adına bilmediği bir şeyi söylediği için büyük bir sorumluluk getirir, sahibini küfre götürür.

 De ki: “Allah dilemedikçe ben kendime bir zarar verme ve bir fayda sağlama gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.”
قُلْ لَا اَمْلِكُ لِنَفْسٖى نَفْعًا وَلَا ضَرًّا اِلَّا مَا شَاءَ اللّٰهُ وَلَوْ كُنْتُ اَعْلَمُ الْغَيْبَ لَاسْتَكْثَرْتُ مِنَ الْخَيْرِ وَمَا مَسَّنِىَ السُّوءُ اِنْ اَنَا اِلَّا نَذٖيرٌ وَبَشٖيرٌ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
(A’raf, 188).

 Korkuda Şirk:

Allah’a cc ve ahirete olan iman zayıflığının veya batıl inancın bir neticesi olarak kişinin; Allah’tan cc başkasının fayda ya da zarar verebileceğine inanması, korkuda başkalarını Allah’a cc denk tutmasıdır. Beşeri sistemlerin baskısından korkarak farzları terk etmek de böyledir. Doğrusu insan Allah’tan cc korkmalı ve bu korkusu onu daha fazla itaata sevk etmelidir.

Ancak yırtıcı hayvanlardan veya bir zalimden korkmak gibi doğal korkuya gelince şer’an mümkündür ve bu da şirk sayılmaz. Allahu Teâla, Musa’yı Aleyhisselam’ı şu ayette bu tür bir korkuyla vasfetmiştir,

Mûsâ, korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.
فَخَرَجَ مِنْهَا خَائِفًا يَتَرَقَّبُ قَالَ رَبِّ نَجِّنٖى مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ
  (Kasas, 21).

 Tevekkülde Şirk:

Tevekkül, sebepleri yerine getiren insanın, Allah’ı cc vekil kılması, O’ndan işinde muvaffakiyet vermesini istemesi ve yalnız O’na güvenmesidir,
Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَىِّ الَّذٖى لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهٖ وَكَفٰى بِهٖ بِذُنُوبِ عِبَادِهٖ خَبٖيرًا
(Furkân, 58).
Bunun için Allah’tan başkasına veya sebeplere tevekkül etmek caiz değildir.

Şirk olan tevekkül ise; Ancak Allah’ın cc kudreti dahilinde olan şeylerde Allah’tan cc başkasına kalben tevekkül edip bağlanmaktır veya Allah’tan cc başkasını rızık alıp veren olarak görmektir.

Şifayı mutlak surette doktor veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı Allah’ın cc yardım ve izni atfı olmaksızın yalnız zekâ, gayret ve çalışmaya bağlamak. Kulların kanun, hüküm koyabileceklerine dair inanış. Ölüm nedenlerini mutlak surette trafik kazalarına veya yanlış ilaç kullanımına vs.’ye bağlamak vb, gibidir. Bu izafetleri mutlak olarak yapmaktan çok sakınmalıdır.

 Kavli şirk:

Allah’tan cbaşkası cna yemin etmek gibi kişinin lisanıyla vâki olacağı şirk türüdür. “..senin sayende”, “Allah’tan cc başkası için hâkimler hâkimi” gibi sözler ve de kişiyi Abdu’n- nebî, Abdu’l- hüseyin gibi isimlerle Allah’tan cc başkasının kulluğuna nisbet etmek bu kabildendir. “Kur’an evliya çarpsın!”, “ekmek mushaf çarpsın!” vb. sözler de bu sınıftandır. Bunların tümünden sakınmalıdır.

 Fiili şirk:

Bazı şeyleri uğurlu saymak gibi inanışlardır. Bazı hayvanları, kuşları veya günleri uğursuz saymak; “kaynanan seni seviyormuş!”, -bir şey üzerine- “bugün misâfir gelecek!”, birisini anınca kulağının çınlayacağına dâir inanış (veya hıçkırık tuttuğunda anıldığına inanmak) gibi bazı tevafûkî olaylardan uğurlu sayarcasına anlam çıkarmak; fal bakmak veya baktırmak, niyet çekmek, türbelere para atmak, ip bağlamak (itîkad edilmemesi koşuluyla!) böyledir.

 Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.
قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ اَئِنْ ذُكِّرْتُمْ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ
(Ya’sin, 19),

Resûlullah sav. “Uğura inanmak şirktir” buyurmuştur (Müslim)

 Kalbî şirk:

Riyâ, şöhret sevgisi, bazı amelleriyle dünya ve dünyalığı ahirete tercih edercesine arzu etmek gibi hususlar kalbi şirktir.

Bunu dört şekilde inceleyebiliriz;

Dünyevi bir menfaat sağlamak için amel yapmaktır. Kişi, amelinin ecrini dünyada alır ahirette ise bir nasibi yoktur. Bu da büyük şirktir (Bkz. Niyet ve gayde şirk).
İnsanların hoşnutluğu için yapılan Allah’ın azabından sakınma hedefi güdülmeyen amellerdir.
Mal edinebilmek, evlenebilmek, hacca gitmek için amel yapmak, ganimet için cihâda gitmek veya makam elde etme gayesiyle İslâmi ilimler okumak bu tür şirktendir. Burada da hedef Allah’ın rızası değil, hevâ ve hevestir.
Başkalarının rızasının gözetilmediği halde huşû ve takvâsızlıktan dolayı ifsad edilmiş amellerdir,
  (Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَیْ اٰدَمَ بِالْحَقِّ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّقٖينَ
(Maide, 27)

Ž Gizli şirk

İbni Abbâs (R.A.) “Allah cc ve sen dilersen” gibi bir sözün “Allah cc ve falanca dilerse” anlamında olduğunu söylemiş ve bunun gizli şirk olduğunu belirtmiştir. Bu ifadenin yerine “evvel Allah, cc sonra da falanca dilerse” kullanılması gerekir. “Evvel Allah, cc sonra da senin sayende” demeli Allâh’a cc hiçbir varlık denk tutulmamalıdır. Buna düşen Yine “Allah’a cc ve sana güveniyorum” değil, “evvelen Allah’a, cc sonra da sana güveniyorum” denmelidir. Zira “ve” edatı eşitliği gerektirir. “Sonra” kullanarak derece farkını ispat etmek şarttır.

Allah cc Resûlu sav. bunun keffâretini şöyle bildirmiştir, “Kim Lât ve Uzza’ya yemin ederse (hemen ardından) “Lâ İlâhe İll’allah” desin. Kim arkadaşına, “Gel! bahis -iddialaşmak ve kumar- oynayalım derse, sadaka versin” (Buhari, Müslim).

 Resulullah sav. her tür şirkten şu duâyla Allah’a cc sığınmamızı bizlere öğretmiştir, _Rabbimiz, bilerek sana ortak koşmaktan sana sığınırım, bilmediğimizden de Sen’den bağışlanmamızı dileriz_ (Sahihtir, Ahmed).

Çokların sakınmadığı, imana zarar veren ameller

 Sihir: Kalp ve bedene hastalık, ölüm vb. gibi fiziksel etkiler meydana getirebilen, eşlerin arasını açan ve cinlerle küfre düşmeye karşılık işbirliği içinde bulunan kimselerin bazı muska, üfürük, tılsım vs.’yle yaptığı bir fiildir. Bu, ameli küfür olduğu gibi bu işlerle uğraşanlar da kâfirdir.
("Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!
 وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاطٖينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰـكِنَّ الشَّيَاطٖينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهٖ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهٖ وَمَا هُمْ بِضَارّٖينَ بِهٖ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِى الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهٖ اَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Bakara süresi 102).

 Kâhinlik: Medyumluk olarak da tesmiye edilen kehânet, geleceği bildirme iddiasıdır. Kâhin veya medyum, Allah’tan cc başka kimsenin bilemeyeceği gaybî durumları, geleceği bildiğini iddia eder ki, bu haliyle Allah’ı inkar ederek kafir olmuş olur. Sözlerini doğrulayan da küfre düşer.

 Sihri çözmek: Sihre maruz kalan kimseyi Allah’ın cc izni’yle kurtarmak biri meşru diğeri ise haram olmak üzere iki yolla mümkündür.

a) Sihri, sihirle çözmek; bu küçük küfürdür.

b) Sihri Kur’ân ve Sünnette sabit olan duâları okuyarak (rukye ile) çözmektir ki, bu câizdir.

 Falcılık ve astroloji: Ban yıldız ve burçları, yeryüzünde meydana gelen olaylara etkili kabul etmektir ki, kişi isterse bunun Allah’ın cc izniyle olabileceğine inansın şirktir. Sahibini İslâmdan çıkarır. Kur’ân’dan öğrendiğimiz kadarıyla yıldızların yaratılma gayesi; gökyüzünü süslemek, yolcuların yollarını belirlemesi ve “Mele-i A’fa”yı dinlemeye kalkan şeytanların taşlanmasıdır. Ancak yıldız hareketlerinin dünya olaylarıyla karşılaştırması yapılarak benzerlikler bulunmaya gidilirse bu, tevhid akidesinin kemâline aykırı olmakla birlikte sahibini küfre götürmeyen küçük şirk olur.

 Nazarlıklar, muskalar: Mavi boncuk gibi ister belli vasıflardaki taşlar olsun ister ayet, hadis yazılı kağıtlar olsun birlikte değerlendirilirler. Çünkü bunlar konuya delil teşkil edebilecek naslarda umûmen ele alınmıştır. Bunları iki şekilde inceleyebiliriz,

 Kur’an’dan olmayanlar: Nisbi veya külli etkisine inanan büyük şirke düşer. Maalesef bunların koruduğuna inanmak veya bir musibetten kurtulmayı bunlara bağlamak vb. gibi çarpık inanışlar halk arasında yayılagelmiş, böylece fâsid itikadlara zemin hazırlanmıştır. Bunlardan şiddetle sakınmalıdır.

 Kur’andan olanlar: Mütekaddim ulemâdan muhtevanın yalnızca Kur’an ayetleri olması şartıyla bunun câiz olduğuna dâir bazı rivâyetler söz konusu ise de asıl olan delillerin umûmiliği, bunun haram oluşudur. Bundan kaçınmalıdır.

 Okuma (Rukye): Kur’ân veya Sünnette yer alan; cin ibtilâsı vs. hastalara şifa için okunan zikir ve duâların tümüne verilen addır.

Rukyenin meşrû olabilmesi için;

Allah’tan cc başkasına güvenip ondan medet ummak gibi haram şeyler içermemesi,
mânasının anlaşılır olması,
Arapça olması (bilmeyen şifa için duâda bulunur),
Allah’ın cc izni olmadıkça şifanın hasıl olmayacağına inanılması şeklinde bazı kâideler vardır.
Şifa için bilezik, ip veya değişik vasıflardaki taş vs. edinmek gibi mezkûr kâidelerin dışında olan rukye, haram olur.

 Zarar ve yarar ancak Allah’ın cc izniyledir. Allah cc bütün yaratılmışlar üzerinde tek kuvvet ve kudret sahibidir. Her kim böyle şeylerin hayır ve şerre neden olduğuna inanırsa büyük şirke, bu yalnız bir şüpheden ibaretse küçük şirke düşmüş olur.

Müslümanların bir çok fitne, felaket, belaya maruz kalması, kanlarının ucuz olması, zillet içinde bulunmalarının başlıca nedeni İslâm topraklarında maalesef her çeşidiyle yaygın olan şirkî unsurlardır. Akidelerinin berraklığını gideren şirkî öğeler ve gerçek tevhid akidesinden yüz çevirmelerinden dolayı Allah’ın cc üzerlerine boşalttığı azaba müstehak olmuşlardır.

İslâmdan olmadığı halde İslâmmışcasına rağbet gören bidat ve hurafeler bunun veciz bir göstergesidir. Oysa İslâm bunları ve bunlara götüren yolları yıkıp tevhid akidesini ikâme etmeye gelmişti!..

Müslümanlar neredeyse kendilerinden önceki müşrik kavimler gibi dinlerini oyun ve eğlence edinme tehlikesiyle karşı karşıya geldiler. Ölmüş salihleri yüceltmeye, onlar için kurban kesmeye, duâlarında onlardan medet ummaya, kabirlerini bayram yerlerine çevirip onları tavaf etmeye başladılar. Allah Resûlü sav.in, “Allah cc katında mahlukâtın en şerlileri” olarak tanımladıkları kimseler gibi kabirleri ziyaret etmek için sefer eder, oraları mescide çevirir ve onları takdis eder oldular!

Tüm bunlardan daha korkunç olan da, Allah’ın cc indirdiğiyle hükmetmeyi terk ettiler!.. Beşeri sistemlerle yaşar onları destekler oldular. Onu sever ve savunur oldular! Her ne kadar değişik adlar kullansalar da onlar gibi faiz yemeye başladılar!..

Bu acı tablo karşısında, vaziyetin derdini taşıyan her müslümana, “Ey Rabbimiz! Bize yalnız Senin Hükümleri’nle yaşayabilmek için gayret edeceğimiz bir basiret, bir güç ver. Bizleri şirkin her türlü kirinden, tevhidin nuruyla temizle ve bizi dosdoğru yola ilet! Şüphesiz Sen her şeye gücü yetensin!” diye yalvararak duâ silahınâ sarılmak ve her işte “Bismillah” demek düşer!

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
للَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى نَبِيِّنَا مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيهِ وَسَلَّمَ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُı

“Sallallahu alâ Muhammedin ve alâ âlihi ve Sahbihi ecmâîn”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.

selmun aleyküm