REKLAM

AYET-İ KERİME

17 Ocak 2016 Pazar

HACER-İ MUALLAK, AKSA VE SAHRA

Hacer-i Muallak

Bu taşın adı: Muallak Taş ya da Hacer-i Muallak'tır anlamı asılı duran taş demektir. Peygamberimizin Miraca çıkarken bastığı ve ayak izinin bulunduğu kaya ; Kuruluş Kayası, Oyuk Kaya da denir. Altı boş olan ve sadece bir köşesinden destekle durabilen bu kaya parçası, Kudüs'te Kubbet-üs Sahra'nın içindedir. Kayanın en geniş yeri 18 metre, en dar yeri ise 13.5 metredir. Bu kayanın içine on bir basamak merdivenle inilebilmektedir. Kayanın iç kısmı yaklaşık 1.5 metre yüksekliğinde ve 4.5 metre x 4.5 metre boyutlarında boş bir mekandır. İçeriden tavana bakıldığında havada asılı izlenimi verir, bundan dolayı Hacer-i Muallak olarak anılmaktadır.

Hz. Fatma bu kayanın yanında namaz kıldıgından özellikle çocuk sahibi olmak isteyen kadınların dua ettikleri bir mimber yapılmıştır. Cami içinde mermere gömülü ve dışı tahta oymalı bir kutu içinde ‘’sakalı şerif’’ vardır. Ziyaretçiler bu sakal-ı şerife dokunabilmek için ellerini bu kutunun içine sokarlar. Yine muallak taşı’nın altında, Hz.Huhammed, sav kendisini almaya gelen meleğin kanatlarının üzerinde iken, onunla birlikte yükselen kaya, peygamberimizin işareti ile durmuştur. kayaya sonradan sütunlarla destek yapılmış.

Yahudilerce, bu bölgede bir zamanlar Hz. Süleyman’ın mabedinin bulunduğu varsayıldığından, bu bölge onlar için de kutsal kabul edilmektedir. Hatta bu mabet Kubbet-üs Sahra’nın altındaki Hacer-i Muallak isimli kayanın üzerine kurulu olduğu için, bu kaya ve onun bulunduğu yer Yahudiler için yeryüzündeki en kutsal mekan kabul edilmektedir.

Ayrıca bu bölge, Hıristiyanlar tarafından da kutsal olarak kabul edilir. Çünkü Hz. İsa (a.s) Allah’ın kutlu bir peygamberi olarak bu bölgede tebliğ vazifesini yerine getirmiştir. Hıristiyanlara ait birçok kilise ve dini yapı da yine bu bölgede bulunmaktadır.

Dünyaya indiğinde Kabe-i Muazzama'yı inşa eden Hz. Adem A.S. aynı zamanda Mescid-i Aksa'nın da ilk inşasını yapmış. Bu Mescid de Kabe gibi Nuh tufanında zarar görmüş ve M.Ö. yaklaşık 2000 yılında Hz. İbrahim A.S. tarafından tamir edilmiş. Biliyorsunuz Hz. İbrahim Hz. Süleyman, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed S.A.V.'in atası olduğu için özel yeri var. Kabe'nin bugünkü halini de inşa etmiş, mucizesi kuma çıkmayan ayak izlerinin taşa çıkması, halen Kabe avlusunda ayak izini taşıyan Rüknü İbrahim var. Nemrut'un Urfa'da ateşe attığı ve ateşin yakmadığı Hz. İbrahim'in yaptığı Mescid-i Aksa, bugüne kısmen ulaşmış olan El-Aksa El-Kadim mescidi. Yani 2 tane Mescid-i Aksa var. El-Kadim olan eski mescid ve El-Cedid olan yeni Mescid.

İslam zamanında Kudüs, İslamiyet'in ilk Kıble'si olmuş ve namazlar Kıbleteyn'e kadar Kudüs'e yönelerek kılınmış. Miraç hadisesi de buradan olunca ve Kudüs, Kabe-i Muazzama'dan, Medine-i Münevvere'den sonra en kutsal yer ilan edilince (Mescid-i Aksa'da kılınan 1 vakit namaz 500 vakte eşdeğer kıymette) İslam orduları "zenginlik" anlamına gelen Mısır'dan önce veya "Ortodoks kilisesi" anlamına gelen İstanbul'dan önce kudsiyet arzeden buraya yönelmiş.

Kubbet-üs Sahra'nın içinde tam merkezde dev bir taş var. Peygamberimiz A.S.V. bu taşın üzerinden Burak'a binerek Mirac'a yükselmiş. Bu taş, Hacer-i Muallak, hani havada asılı durduğu söylenen taş. Kısmen altına inebiliyorsunuz, gerisi kapalı.
Kudüs, ilk olarak Hz. Ömer tarafından fetholunmuş. Sur içinde Hz. Ömer mescidi var. Sonra tüm Hristiyan alemi ayaklanmış ve onların cihadı "Haçlı Seferleri" The Crusaders başlamış. Richard the lion hearted, Aslan yürekli Rişar Kudüs'ü geri almış ki ta Selçuklu Sultanı Selahaddin-i Eyyubi Hz. fethedene kadar...

Selahaddin-i Eyyubi Cizre'li kürt asıllı, bir hükümdar. Kudüs fethi ile ganimetine 100,000 arap atı düşmüş. "Ben bu servetle yaşayamam" deyip sabaha kadar atları fakir halka sadaka diye dağıtmış. Öldüğünde ise kefen alınacak bile parası yokmuş. Kefen satan esnaf helallık vermese imiş o koca hükümdarın cenaze namazı kılınamayacakmış. Bugün bunları Kudüs'ün Müslüman halkından dinlemeniz, aralarında "ben Eyyubi nesliyim" diye iftihar edenleri görmeniz mümkün.

İşte Mescid-i Aksa El-Cedid'i inşa eden, Miraç'a çıkılan taşın üzerine Kubbet-üs Sahra'yı inşa eden Selahaddin-i Eyyubi Hazretleridir. Yapıldığı kot (elevasyon) Hz. Süleyman mabedinin üstünde kalıyor. Yani Mescid-i Aksa El-Cedid, Hz. Süleyman mabedinin harabesi üzerine yükselmiş. Kavga burada başlıyor...

DİKKAT: Birçok internet sitesinde yeralan ve Hacer-i Muallak diye böyle bir taş yoktur, bu resim insanları kandırmak ve yanıltmak

Kontrol noktasını geçtikten sonra Kubbetüssahra’nın büyüleyen o muhteşem görüntüsü karşımıza geliyor. Kubbetüssahra Arapçada “kayanın üzerindeki kubbe” anlamına geliyor. Cami 685-691 tarihleri arasında Emevi halifesi Abdulmelik Bin Mervan tarafından, peygamber efendimizin üzerinde Mirac’a yükseldiği büyük kayanın üzerine yapılmış. Bu kayaya muallâk taş denilmektedir. Peygamberimiz miraca yükseldiğinde bu taş da peygamber efendimizle birlikte yükselir. Peygamber efendimiz durumun farkında olunca taşa dur der ve taşı kaldıran kudret, taşı o halde durdurur. Taş bir süre havada asılı kaldıktan sonra yerine yeniden oturur. Bundan dolayı taşa muallâk taşı denilmektedir. Taş kuzey-güney istikametinde 18 metre, doğu-batı istikametinde ise 13.5 metre çapındadır. Muallâk taşının en yüksek yeri 2, en düşük yeri ise 1.25cm yüksekliğindedir. Altın kubbenin çapı büyüklüğündeki kaya’nın altında bir oyuk bulunmaktadır. Bu oyuğa merdivenle inilmektedir. Küçük bir mescit görünümündeki oyukta 15-20 kişi namaz kılabilmektedir. Kubbesi Ürdün kralı Hüseyin tarafından altınla kaplanan camide kaya kubbenin altında bulunuyor.
Kubbetüssahra camii taşın etrafında konuşlandırıldığından ilginç bir mimariye sahip. Sekizgen olan camiinin dört yöndeki duvarlarıda dört ayrı kapı bulunmakta. Bu kapılardan birisi güneye bakmaktadır ki, imamın namaz kıldırdığı mihrap ta bu kapının önünde yer almaktadır. Kıble yönünden de içeriye girilebilen dünyadaki tek cami sanırım Kubbetüssahra’dır. Kubbe mevsimleri belirten 4 ana sütun ile ayları simgeleyen 12 sütun üzerine oturtulmuştur ve üzeri altın varak ile kaplanmıştır. İçeriden ahşap süslemeleri ve rengârenk mozaikleri dış cephesindeki çini süslemeleri ile bu yapı Kudüs’ün İslami yüzünü gösteren muhteşem bir sanat harikasıdır. 1099’da Kudüs’ü ele geçiren Hıristiyanlar burayı kilise olarak kullanmışlar, Selahaddin-i Eyyübi’in Kudüs’ü yeniden 1187’de fethetmesiyle birlikte mescit 88 yıl aradan sonra asli fonksiyonuna geri döndürülmüş. Caminin dışında yer alan çini süslemeleri Kanuni Sultan Süleyman devrine aittir. Kubbetüssahra’nın sekizgen dış duvarının üst tarafına Yasin-i Şerif’i yazdıran padişah ise II.Abdülhamit’tir. Gerek Osmanlılar gerekse diğer devletlerden Kudüs’e sahip olanlardan her padişah, her paşa veya her Kudüs valisi Harem-i Şerif’in içerisine bir hizmet yapmak istemiş. Harem bundan dolayı irili ufaklı onlarca tarihi eseri barındıran doğal bir tarih müze haline gelmiştir. Harem-i Şerif’in 140 bin metrekarelik kutsal alanının her tarafı ayrı dönemlere ait tarihi eserlerle doludur.

Kubbetüssahra Müslümanların Hıristiyan mimarisi karşısında kendi mimarisinin varlığını hissettiren önemli bir eserdir. Caminin doğu cephesinde ise bire bir aynısı olan maketi yer almaktadır. Burayı yapan mimar, projesini çizdikten sonra nasıl duracağını görmek için önce maketini yapmış, maketin hoş durması üzerine de asıl proje yapılmaya başlanmıştır.

Kubbetüssahra’nın güney batısında açık alanda bir mihrap bulunuyor. Bu mihrap açık havada namaz kılmak için yapılmış. İslam beldelerinde açık havada namaz kılma, yakın zamana kadar devam ede gelen bir gelenektir. Aynı zamanda de peygamber sünnetidir. Hazreti Muhammed’in (S.A.S) Medine’de zaman zaman değişik yerlerde tek veya cemaatle namaz kıldığı bilinmektedir. Anadolu’nun bazı kentlerinde de başta Cuma ve bayram namazları olmak üzere büyük kalabalıklarla kılınan namazlar ismi namazlık veya mihrap olan bu tür yerlerde halen de kılınmaktadır.
Kubbetüssahra’yı ziyaret ettikten sonra kıble istikametine doğru yürüyerek yüzyıllara meydan okuyan, Peygamber efendimizin miraç yolculuğundaki birinci durağı Mescid-i Aksa’ya yöneldik. Mescid-i Aksa ile Kubbetüssahra’nın arası yaklaşık 150-200 metre. Kubbetüssahra biraz daha yüksekte kalıyor. Kubbetüssahra’dan Mescid-i Aksa’ya ulaşmak için dört kemerli revaklardan geçip 20 basamak aşağı inmek gerekiyor. Merdivenlerden indikten sonra mermer kaplı geniş bir meydana geliniyor. Mescit’in giriş kapıları kuzeye, yani Kubbetüssahra’ya bakıyor. Kubbetüssahra’da namaz kılan birisi kıble olarak hem Mescid-i Aksa’yı hem de Kabe’yi karşısına almış oluyor. Mescit’e girilen geniş kemerli kapının sağında ve solunda üçer kemer bulunuyor. Kemerlerle başlayan revaklar kuzey-güney istikametinde mescidin bir başından diğer başına kadar devam ediyor. Mescid-i Aksa kuzey-güney istikametli 15 kemerden oluşurken, bu kemerlerden bugüne sadece 7’si kalabilmış. Bölge deprem bölgesi olduğundan zamanla diğerleri yıkılmış. Bugüne kalan yapının sağında ve solunda eskiden mescit alanı olduğunu belgeleyen sütun kalıntılarına rastlamak mümkün.
Mescidin bulunduğu araziye ilk mescit Hz.Ömer tarafından 637 yılında yaptırılmış. Hazreti Ömer Kudüs’ü fethettikten sonra, ilk iş olarak buraya küçük bir cami yaptırmış. Günümüzde var olan mescidi ise 709 yılında Emevi Sultanı Velid Bin Abdulmelik yaptırmış. Mescit klasik Arap mimarisiyle inşa edilmiş ve giriş kapısından mihraba doğru uzanan üç revaktan oluşmuştur. Mihraba yakın ahşap süslemeli bir kubbesi bulunan mescit, Hıristiyan işgaline kadar bir çok tamir geçirmiştir. Haçlılar burayı işgal edince de bir süre Kilise’ye çevirmişler. Maalesef alt bölümlerini ise ahır olarak kullanılmışlar. Alt bölümler olarak adlandırılan kısım Namaz kılınan mevcut mescidin bodrumları olarak düşünülebilir. Mescit’in güney duvarı ile kuzey duvarı arasında (Tepe olduğu için) kod farkı olduğundan, bodrum olarak nitelendirilen kısma kuzey yönünde uzun merdivenlerle inilirken, güney tarafı yüksekte kaldığı için pencereler güneydeki Silvan vadisine bakmaktadır. Mescidin alt bölümleri yine kod farkından dolayı birbirine kendi içinde merdivenlerle bağlanmaktadır. Alt bölümlerin büyüklüğü alan itibariyle, üstteki yapıdan birkaç kat büyüktür. Mescid-i Aksa depremlerde birçok kez yıkıldığından ve her seferinden ayrı dönemlerde, ayrı mimari tarzlarla yeniden yapıldığından yekpare bir mimari yapıya sahip değildir. Birbirine benzemeyen sütunlar, farklı kemer ve farklı tavan kaplamaları ile Mescid-i Aksa 8.yüzyıldan günümüze bütün dönemlerin farklı mimari esintilerini yaşatmaktadır.
Selahaddin’i Eyübi’nin Kudüs’ü fethiyle birlikte yapı tekrar mescit haline dönüştürülmüş. Eyyübi Sultanı İsa döneminde camiye bazı ilaveler yaptırılarak cami genişletilmiş. Osmanlı döneminde ise Kanuni, II.Mahmut, Abdülmecit ve II.Abdülhamit, Cami’nin bakım ve onarımıyla yakından ilgilenmişler.
1969 yılında fanatik bir Yahudi Mescid’i yakma teşebbüsünde bulunmuş ve mescide önemli ölçüde zarar vermiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.

selmun aleyküm